Disiplinlerarası Karşılaşmalar’ın 18. sayısının dosya konusu “Kurtuluş Olanakları: Geçmişi ve Geleceği İnşa Etmek” tir.

Bu sunuş yazısında ViraVerita E-Dergi: Disiplinlerarası Karşılaşmalar’ın “Kurtuluş Olanakları: Geçmişi ve Geleceği İnşa Etmek” başlıklı 18. sayısında yer alan araştırma makaleleri, çeviri ve röportaj tanıtılmıştır.

Özet

Bu makalede 12 Mart 1971 tarihinde verilen Askeri Muhtıra’ dan 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile sonlanan dönemdeki siyasal krizlerin nedeni araştırılmakta ve bu krizlerin parlamenter sistemin işleyişiyle bir ilişkisinin bulunmadığı gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu amaca ulaşmak için dönemi toptancı bir anlayışla incelemek yerine alt bölümler halinde bir çözümleme yapılmaktadır. Bu yolla her bir alt dönemin özgüllüğü ortaya konmakta ve her bir alt dönemde yaşanan siyasal krizlerin farklı nedenden kaynaklandığı gösterilmektedir. Böylece 2017 Anayasa değişikliğinin gerekçesi olarak kullanılan parlamenter sistem= siyasal kriz eşitliğinin her bir alt dönem için farklı bir nedenle geçerli olmadığı 1960-1971 dönemi için gösterilmiş olmaktadır.

Anahtar kelimeler: 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül Darbesi, Parlamenter Sistem, Siyasal Kriz, Türkiye’de Hükümetler.

Özet

Afrika’da ulusal kurtuluş mücadeleleri İkinci Dünya Savaşı’nın ardından -özellikle 1960’lı yıllarla birlikte- yoğunlaşmıştır. Bu ulusal kurtuluş mücadelelerini anlamak açısından küresel, bölgesel ve yerel şartlara bakmak gerekmektedir. Küresel bağlamda Soğuk Savaş’ın etkisiyle birlikte Afrika’daki sömürgeciliğe maruz kalan halklar SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin etkisiyle önemli bir destek bulmuştur. Bölgesel bağlamda ise sömürgeciliğe karşı ortak bir fikriyat oluşmuş, bu ortaklık yer yer pratiğe dönüşmüştür. Yerel düzlemde ise uzun süredir sömürgeciliğe karşı mücadele eden toplumsal hareketlerin iktidarı ele geçirmeye başladıkları bir konjonktür oluşmaya başlamıştır. Çalışmada üç farklı sömürge devleti tarafından sömürülen üç ülke incelenmiştir: Kenya (İngiltere tarafından), Burkina Faso (Fransa tarafından) ve Yeşil Burun Adaları (Portekiz tarafından). Bu seçimin gerekçesi üç farklı dilin konuşulduğu bu ülkelerde devrim ve ulus-inşasının nasıl seyirler izlediğini bulgulamaktır. Her üç ülkede iktidarın farklı şekillerde devralınışı, iktidar pratikleri ve iktidardan ayrılma süreçleri farklı stratejiler göstermektedir. Ancak üç harekette de ortak olan kimi özellikler bulunmaktadır. Devrimci milliyetçilikle desteklenen bir Afrika sosyalizmi ideolojisi, popülist stratejinin kullanılışı ve birleşik bir Afrika tahayyülü. Karşılaştırmalı tarihsel analiz yönteminin kullanıldığı çalışmada ilk olarak devrimler tarihi incelenirken ikinci kısımda ise elde edilen bulgular analiz edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ulusal kurtuluş, sosyalizm, Afrika, popülizm, devrim tarihi.

Özet

“Geçmişin işlenmesi” (Aufarbeitung der Vergangenheit), Theodor Adorno’nun savaş sonrası felsefesinin en özgün kavramlarından biridir. Adorno’nun kavramsallaştırması en genel anlamıyla kurbanlar/mağdurlar için tarihsel adalet, ‘hafıza çalışması’ (yüzleşme) ve elbette geçmişin eleştirel işlenmesi anlamına gelmektedir. Bu makalede odaklanılan asıl sorunun daha iyi anlaşılabilmesi için Almanya’nın savaş sonrası dönemdeki politik ve toplumsal ikliminin genel çerçevesi kısaca açıklanmıştır. Bu dönem ayrıca Adorno’nun çalışmalarının oluştuğu tarihsel-toplumsal bağlamın da kısaca açıklanması demektir. İlk olarak Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir? çalışmasına odaklanılarak Adorno’nun kullandığı kavramlarla ne kastettiği aynı zamanda geçmiş, şimdi ve geleceğe yönelik boyutlar da anlatılarak gösterilmektedir ve bu eser, toplumsal bir özgürleşmenin imkânı açısından da tartışılmaktadır. İkinci olarak, Adorno’nun Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri adlı metnine odaklanılarak, 1960’larda yeniden yükselişe geçen ırkçı-faşist hareketlerin ve onların ‘fikirlerinin’ toplumsal ve politik alanda nasıl canlı kalabildiği sorusu incelenmektedir. Sonuç olarak bu çalışma Adorno’nun çalışmalarının asıl gücünün anılan temaların güncelliğinden kaynaklandığını göstermekte ve geçmiş, şimdi, gelecek kavramlarının ilişkisinin nasıl bir anlam ve işleve sahip olduğuna eleştirel bir bakış açısıyla odaklanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Geçmişin işlenmesi, Vergangenheitsbewältigung (yüzleşme), toplumsal adalet, yeni sağ hareketler, geleceğin iyileştirilmesi, toplumsal ve politik felsefe.

Özet

Bu çalışma, sanatı hakikatin ifşa tarzı olarak gören Heidegger’in, modern düşünme tarzına yönelik eleştirisini, hakikatin ve anlamın izini süren bir sanatçı olan Tarkovski’nin Stalker filminde görünür kılmak amacıyla kaleme alınmıştır. Tarkovski’nin modernleşme sürecine yaklaşımı ve sanatı yerleştirdiği konumun Alman düşünürün yaklaşımlarıyla örtüşüyor olması bize bu imkânı vermektedir. Heidegger’e göre modern insan iki unutuşla karşı karşıyadır. İlk unutuş, varlığın anlamının unutuluşudur. Varlığı var olanların toplamı olarak gören Batı metafizik tarihi, Dasein’ı her türlü varlık imkanını örten bir yabancılaşmaya götürmüştür. Dasein’ın kendisine ve varlığa yönelik bu unutuşu, zemininde Kartezyen metafiziğin yer aldığı modern dönemde ise çok daha girift bir hal almış, unutuş da unutulmuştur. Öznenin mutlak subjektum, diğerlerinin de el altında duran (Be-stand) olarak konumlandığı modern düşünüş tarzı hakikatle bağı koparmıştır. Heidegger’e göre bu unutuşlar arasından hakikati çekip çıkarabilecek olan ancak sanattır. Tüketim kültürüne dayalı Batı düşüncesini “protezler medeniyeti” olarak isimlendiren Rus yönetmen Tarkovski için de sanat hakikatle ilişki kurma noktasında benzer bir konumdadır. Bu çalışmada, Tarkovski’nin 1979 yapımı unutulmaz filmi Stalker, Heidegger’in modern düşünme kritiği perspektifinde ele alınarak betimsel analiz yöntemiyle incelenecektir. Filmin teknik unsurlarından ziyade, anlam arayışı ve modern düşünce eleştirisi ön plana çıkarılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Heidegger, Tarkovski, Stalker, modernlik, anlam.

Özet

H. Jacobi’nin F. Hemsterhuis’a mektubu Spinoza Tartışması olarak adlandırılan polemiğin temel belgelerinden biridir. Bunun sebepleri arasında şunlar sayılabilir: Spinoza ve Jacobi arasında gerçekleşen kurgusal bir diyalog içeren bu mektup, öncelikle Jacobi’nin Ethica’nın hakiki içeriğine dair detaylı bir analiz sunması bakımından önemlidir. Söz konusu diyalog, aynı zamanda Hemsterhuis’un Jacobi üzerindeki etkisi genellikle göz ardı edilen dolayımsızlık felsefesine dair bir genel bakış sunması açısından da dikkat çekicidir. Jacobi’nin hem mektuptaki hem de diyalogdaki pozisyonu üç ana noktada özetlenebilir: 1/ Hemsterhuis’un ve Wolffçu filozoflar kuşağının aksine Spinozacı metafiziğin dayandığı geometrik yönteme önem atfetmeyen Jacobi, Spinoza’nın mutlak rasyonalizme odaklanarak, onun a nihilo nihil fit ilkesine dayandığını kanıtlamaya çalışır; 2/ rasyonalist felsefenin zirvesini temsil ettiğini düşündüğü Spinoza’ya karşı, evrenin aklî kaynağı olarak ereksel nedenin gerçekliğini ve özgür iradenin varlığını savunur; 3/ son olarak Jacobi, aklın yerine, herhangi bir akılsal temellendirmeye ihtiyaç duymadan varlığın ve bilginin kesinliğini veren duyguya dayalı inancın dolayımsızlığını koyar.

Anahtar Kelimeler: Jacobi , Spinoza, Hemsterhuis, Ethica, ereksel neden, özgür irade.

Özet
Bu röportajda Aynur Demirli, Ahmet Yıldız’a Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin dönüşümüne dair sorular yöneltti ve buradaki dinamiklerinin analizini istedi.

Anahtar Kelimeler: Öğretmenlik, neoliberalizm, cumhuriyet, eğitim sistemi, eğitimde piyasalaşma.

  • All
  • Anahtar Kavramlar
  • Çeviri
  • Duyurular
  • E-Journal
  • Genel
  • Kitap İncelemesi
  • Söyleşiler
  • Yazılar

Eşitlik ve Tutkuları: Florent Guénard’la Söyleşi

Eşitlikle kurduğumuz duygu ilişkisi ne menem bir şey? Eşitlik talebini dile getiren tutkular olabilir mi, yoksa tutkular sadece eşitsizlikten mi yanadır? Demokratik toplumlarda ekonomik eşitlik talebi gücünü yitirdi mi sahiden? Fransız felsefeci Florent Guénard, Eşitlik Tutkusu’nda…

Read More

Aşırı sağ sahiden de halk arasından çıkma mı? Gérard Noiriel’le Söyleşi

Medyada aşırı sağın işine gelen bir “sağduyu”nun yayılması karşısında sosyal bilimler ne yapabilir? Gérard Noiriel dilin toplumsal tarihinin çağımızdaki söylemlerin analizine neler kattığını gösteriyor. Kavram ve anlatıların yukarıdan aşağıya doğru gidişini tasvir ediyor. La Vie…

Read More

SAUSSURE VE FREGE: İKİ PARALEL OKUMA DENEMESİ

Emine Sarıkartal bu yazısında daha önce Anahtar Kavramlar yazı dizimizde yayımlanan ve kendisinin uzman görüşünü aldığımız “Kelimeler Nasıl Anlamlara Gelir? Anlam, Gönderim, Gösterge” başlıklı yazının ele aldığı sorunu farklı bir perspektiften değerlendiriyor. “Sayısız cümle türü…

Read More

ViraVerita E-Journal CFP Issue#20: “Dialectic of Critical Theory: From its Roots to the Present”

In its 20th issue marking the tenth anniversary of its launch, ViraVerita invites scholarly examination of the Critical Theory tradition, which acquired its name from the Frankfurt School and celebrated its centenary in 2023 but…

Read More

ViraVerita E-Dergi 20. Sayı Makale Çağrısı: “Eleştirel Teorinin Diyalektiği: Köklerden Bugüne”

ViraVerita E-Dergi, yola çıkışının onuncu yılını geride bırakacağı 20. sayısında, 2023 yılında 100. yılını dolduran Frankfurt Okulu’nun verdiği isim ile anılan fakat 1923’teki çerçeveyi ve çevreyi aşan Eleştirel Teori geleneğini masaya yatırmaya çağırıyor.  Güncel tartışmalar…

Read More

“Teori ve Yaşam: Bir Aradalığın İmkanları” Sayısı Editörlerinden Sunuş Yazısı

Yayın hayatına başlarken “akademiye ve akademik dile hapsedilen teorinin sınırlarını zorlayarak yaşamın her alanına dair söz söyleyen farklı düşünsel karşılaşmaların zemini” olmayı hedefleyen dergimiz, 10. yılını 24-25 Kasım 2023 tarihlerinde “Teori ve Yaşam: Bir Aradalığın…

Read More

Çocukluğa Sadakat ve Öfkeli Vatandaşların Kısır Döngüsü

Alman sosyolog Theodor W. Adorno, ülkedeki tüm eğitimcilere seslendiğinde yıl 1966’ydı: “Auschwitz’in tekrarlanmaması eğitimin ilk talebidir. (…) Ancak talebin gündeme getirdiği meselelerin yeterince fark edilmemesi (…) canavarca olanın insanların bilinç ve bilinçsizlik düzeylerine etki etmediğini…

Read More

Denetimin Sınırları

Zihin kontrolü tekniklerine yönelik artan bir ilgi söz konusu. ABD senatörü Robert F. Kennedy’yi öldüren Sirhan Sirhan’ın Los Angeles’taki Ambassador Oteli’nin mutfağındaki benmarinin üstünde çılgınca titrer haldeyken hipnoz sonrası telkine maruz kaldığı, o esnada henüz…

Read More

Depresyon ve Psikiyatrinin Sınırları                                                                                                                      

Son zamanlarda depresyonun psikiyatrik tanımında yapılan değişikliklerle ilgili tartışmaları takip ediyorum. Aynı zamanda Michel Foucault üzerine, Deliliğin Tarihi`nin okunmasıyla başlayan lisansüstü bir seminer veriyorum. Bu devasa kitap modern psikiyatri pratiğinin kökenlerini keşfetmeye çalışırken bu pratiğin anlamı…

Read More

Siyaset mi Politika mı, Siyasal mı Politik mi?

-2023’ün son yazısında siyaset/politika, siyasal/politik kavramlarını Anahtar Kavramlar çalışma grubu olarak hep birlikte düşündük ve kaleme aldık. Bu yazımızda sorumuzu ise Doç. Dr. Toros Güneş Esgün yanıtladı. M. Taha Tunç: Bu zamana kadar “Anahtar Kavramlar” bünyesinde…

Read More

Spiritüel Ekofeminizm ve Kurtlarla Koşan Kadınlar

1970’lerin Kadın Hareketi, Batı’da kültürel bir değişime yol açan bir siyasi güçtü. Ekofeminizm, 1974 yılında doğa ve kadın arasındaki etkileşimi ortaya koymak üzere, ilk defa Françoise d’Eaubonne tarafından dile getirildi (Cornejo-Valle ve Blázquez-Rodríguez, 2013). 1970’lerin…

Read More

Harmolodi: Bir Yaşantı

Free jazz’i, genel kabule göre, Ornette Coleman ile başlatabilirsiniz ya da isterseniz caz müziği geleneksel harmonisinden kurtarma “cüretinin” izlerini ondan önce başkalarından da takip edebilirsiniz (cüret, çünkü bu Miles Davis gibilerin bile Coleman’a ve müziğine…

Read More

Felsefeyi Kadın Olarak Düşünmek

23 Eylül 2023 tarihinde Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Philfest’23 kapsamında Eylül Yücel’in moderatörlüğünde Fulden İbrahimhakkıoğlu ve Toros Güneş Esgün 4 soru üzerinden “Felsefeyi Kadın Olarak Düşünmek” üzerine söyleşti. Söyleşinin yazılı halini okurlarımıza sunuyoruz. Eylül Yücel: “Felsefeyi…

Read More

György Lukács ile Söyleşi

Profesör György Lukács ile ölümünden yedi ay önce yani 19 Kasım 1970’te, sosyoloji ve çağdaş Marksist teori hakkında üç saat boyunca konuştuk. Lukács ile Budapeşte’de, Tuna Nehri’nin karşısındaki tepede bulunan Özgürlük Anıtı’na bakan dairesinde tartıştık.…

Read More

Kelimeler Nasıl Anlamlara Gelir? Anlam, Gönderim, Gösterge

Anahtar Kavramlar” yazı dizisinde Bükem Özçeri, Ceren Dalgıç, Güncel Oğulcan Ülgen, M. Taha Tunç ve Rahmi Yurttakalan farklı açılardan “sorunlu” gördükleri kavramların izini sürecek ve konuyla ilgili çalışma yürüten akademisyenlerin veya çevirmenlerin görüşlerine de başvuracak.…

Read More

İç İçe Üç Kaşık: Praksis ya da Beden, Dil ve Bilinç

Anahtar Kelimeler: Materyalizm, Beden, Dil, Bilinç, Praksis Ütopyayı nihai amacı tatmin edecek şekilde amaçsız olan kör somatik hazzın içine yerleştirebilenler ancak istikrarlı ve geçerli bir hakikat düşüncesine sahiptir. Adorno Hazcılık, haz ayrıcalığına sahip olan belirli toplumsal…

Read More

Diyalektik Eleştiri Nedir?

“Mahlukatın ölümle pençeleşmesinde, yani özgürlükten en uzak noktada özgürlüğün kendisi karşı konulmaz bir biçimde, maddenin bozulmuş yazgısı olarak parlar.” Adorno için esaslı bir eleştiri, bir metnin açıkça dile getirdiklerinin, önerme, sonuç ve uzantılarının tespitini yapmak…

Read More

Aile Problemi Üzerine (1955)

1- Aile her ikisidir de: hem doğal hem toplumsal ilişki. Toplumsal ilişkilere ve biyolojik soya dayanır, çoğu zaman süre bilinci olmaksızın, ancak kalıcı, nesnel, bağımsız bir şey – bir ‘kurum’ hâline gelir. Durkheim okulunun modern Fransız…

Read More

Felsefe ve Anti-Felsefe’nin Karşılaşması: “Platonik”, “Sofistik”, “Makyavelist”

“Anahtar Kavramlar” yazı dizisinde Bükem Özçeri, Ceren Dalgıç, Güncel Oğulcan Ülgen, M. Taha Tunç ve Rahmi Yurttakalan farklı açılardan “sorunlu” gördükleri kavramların izini sürecek ve konuyla ilgili çalışma yürüten akademisyenlerin veya çevirmenlerin görüşlerine de başvuracak.…

Read More

Metafiziğin Geri Dönüşü: Kant`a Karşı Hegel

Batı felsefesi, tarihi boyunca çoğunlukla metafiziğin, dünyanın zorunlu özelliklerinin onu salt düşünerek bilme girişiminin egemenliği altındaydı. Sonra Kant geldi ve aklın, deneyimin yardımı olmadan dünyanın bilgisini elde etmesinin imkansz olduğunu gösterdi. Hegel`in felsefesi pek çok kişi tarafından Kant`ın metafizik eleştirisinin verdiği dersleri göz ardı eden bir felsefe, Kant öncesi felsefe tarzına doğru bir gerileme olarak görülür. Ancak daha dikkatli bir Hegel okuması onun aslında Kant`ı dikkate almadığını değil, argümanını takip ettiğini gösterir: Saf akıl dünyayı bilemiyor olsa da, kendini bilebilir. Hegel, düşüncenin yapısı keşfedilirken, düşünülebilen her şeyin de doğasının, yani gerçekliğin ortaya cıkacağını savunmuştur. Böylece, diyor Pippin, Hegel metafiziğin kaderini değiştirebilmiştir.