Varlık ve Zaman, Bölüm VIII: Zamansallık

BÖLÜM VIII: Zamansallık

Zaman, kendi başına, üç boyutun birliği olarak kavranmalıdır: Gelecek, geçmiş ve şimdiki zaman.

Yoğun şekilde yazılmış dört yüz otuz yedi sayfaya sahip Varlık ve Zaman’ı, sekiz kısa yazıya sıkıştırmaya çalışmak başlangıçtan itibaren kesinlikle zor bir egzersizdi. İtiraf etmeliyim, bu aynı zamanda bu işin çekiciliğinin bir parçasıydı. Umarım, bu sanal ortamın sınırlarına rağmen, kitaba ilişkin, insanları daha fazla okumaya teşvik edecek bir şey aktarılabilmiştir. Varlık ve Zaman dikkatli ve yinelenen okumalara karşılık veren fevkalade zengin, zor ve sistematik bir felsefe eseridir.

Heidegger’in, tartışma ve nefret dolu bir yanlış anlama uyandırmaya devam ettiği, bu yazılara yapılan bazı yorumlarla görülmüş oldu. Tek dileyebileceğim, Heidegger’i kötüleyenlerin (bilirsiniz; “bu saçmalık” ekibi)  onun eserlerini bir miktar dikkatle okuma zahmetine katlanması ve tepki vermeden evvel biraz beklemesi…

Varlık ve Zaman’ın ikinci ayrımı hakkında söyleyebileceğimiz çok şey olsa da, benim kısaca keşfetmek istediğim ve bazı okurların, kitabın zirvesi olduğunu düşündükleri son bir konu var: zamansallık. İzin verirseniz, Heidegger’in, zaman tartışmasında uzak durmaya çalıştığı şeyi betimlemekle başlayayım.

İlk olarak, Heidegger düzenli, çizgisel ve “şimdi-noktalarının” sonsuz dizisi olarak zaman fikrini eleştirmeye çalışır. Nihayetinde Aristoteles’in Fizik’inden türetilen bu modelde, gelecek henüz-şimdi-değil’dir, geçmiş artık-şimdi-değil’dir ve şimdiki zamansa her geçen anda gelecekten geçmişe akan şu andır. Bu, önceliğin daima şimdiki zamana verildiği, Heidegger’in zamanın “kaba” ya da sıradan kavranışı olarak adlandırdığı şeydir. Heidegger, bu Aristotelesçi zaman kavrayışının antik Yunan’dan Hegel’e ve hatta kendi yakın çağdaşı Bergson’a dek, zamana ilişkin felsefi soruşturmalara hâkim olduğunu düşünmektedir.

İkinci olarak, o, zaman ve ebediyet ayrımı ile başlayan her zaman kavrayışından uzak durmaya çalışır. Klasik olarak Augustinus’un İtiraflar’ında dile getirilen bu zaman anlayışında, zamansallık, kapsamı, Tanrı’nın ebedi şimdisi ve sonsuz ile aynı olan ve zamansal olmayan yüksek ebediyet durumundan türetilir.

Heidegger’in zamansallık ile neyi kastettiğini anlamak için, onu, anlatmaya çalıştığım Dasein’ın varoluşsal analitiği bağlamına yerleştirmemiz gerekir. Altıncı yazıdaki ölüme-yönelik-olma tartışması, insanın daima ileriye, sonuna doğru koşması anlamına gelen (ölüme –ç.n.) hazır olma[i] fikrine yol açmıştır. Heidegger’e göre zamanın başlıca görüngüsü benim ölüme-yönelik-olma’mda gözümün önüne serilen gelecektir. Heidegger, gelecek (Zukunft) ve –e doğru gelmek (zukommen) arasındaki bağlantıyla oynamaktadır. Dasein hazır olduğu[ii] sürece, kendine doğru gelmektedir. İnsan şimdiye hapsolmuş değildir, o daima geleceğe doğru atılır.

Fakat Dasein’ın gelecekte üzerine aldığı şey, bir önceki yazıda tartışılan, onun temel ontolojik borçluluğu, suçudur. Burada ince fakat zorlayıcı bir düşünce iş başındadır: Hazır olmada geleceğe doğru atılırım, fakat gelecekten çıkan benim geçmişim, şahsi ve kültürel bagajım, Heidegger’in deyişiyle benim “olmuş olmaklığım”dır (Gewesenheit). Fakat bu bir şekilde benim geçmişim tarafından lanetlendiğim anlamına gelmez. Tam tersine, özgür bir eylemle, kim olduğum olgusunu üzerime alma seçimini yapabilirim. Bu Heidegger’in “kararlılık” dediği şeydir.

Bu bizi şimdiki zamana getirir. Heidegger’e göre şimdiki zaman, akışını izlediğim peş peşe gelen anların bitimsiz dizisi değildir. O, daha ziyade, benim yakalayabileceğim ve kararlılıkla sahip olabileceğim bir şeydir. Geleceğe hazır olmada açılan, eylemin şimdiki anına kendini bırakan bizim olmuş olmaklığımızdır.

Bu Heidegger’in “görme anı” (Augenblick, kelimenin tam anlamıyla, gözün bakışı) dediği şeydir. Kierkegaard ve Luther’den alınan bu terim, doğru ve uygun an anlamına gelen Yunanca kairos sözcüğünün çevirisi olarak ele alınabilir. Hıristiyan teolojisinde kairos İsa’nın belirmesi ile gerçekleşen zamanın silinmesi ya da tamamlanmasıydı. Heidegger’in düşüncesinin Hıristiyan teolojisinden farkı, onun görme anı fikrini kullanmak isterken, bunu Tanrı’ya herhangi bir atıfla yapmamasıdır. Görme anında görünen sahici Dasein’dır. Heidegger’in bu Hıristiyan formlarını onların içeriğini kabul etmeden ya da en azından taklit etmeden kullanıp kullanamayacağı en hafif ifadeyle, tartışmalıdır.

Heidegger’in zaman anlayışının anahtarı, onun ne basitçe zamanın kaba deneyimine indirgenebileceği, ne de ebediyetten ayrı başlayabileceğidir. Zaman, tek başına, Heidegger’in ekstazlar olarak adlandırdığı, üç boyutun birliği olarak kavranmalıdır: geleceğin, geçmişin ve şimdinin. Bu, onun “ilksel” ya da “asli” zaman dediği ve sonlu olduğunda ısrar ettiği şeydir ve ölümde son bulur.

Heidegger’e göre biz zamanız. Zamansallık, bir birlik oluşturan üç boyutla bir süreçtir. Heidegger’in Varlık ve Zaman’da kendine verdiği görev, insan faniliğinin hareketini betimlemektir. Birçok okurun dikkat çektiği ve Heidegger’in kendisinin de kabul ettiği üzere, Varlık ve Zaman tamamlanmamıştır. Heidegger’in kitabın sonunda askıda bıraktığı soru, bütün girişimi başlatan mesele olan varlık sorusudur. Bize insan olmanın ne anlama geldiği sorusunun cevabı verilmiştir, fakat varlık sorusunu nasıl yanıtlayabileceğimize dair bir fikir yoktur. Heidegger’in 1927’de Varlık ve Zaman’ın yayımlanmasından, yaklaşık yarım yüzyıl sonra 1976’daki ölümüne dek kendine verdiği görev, bu sorunun aydınlığa kavuşturulmasıdır.


[i] Alm: Vorlaufen, İng: Anticipation. Terim, Critchley’in altıncı yazısında, “bekleme” (Erwarten) ile karşıtlığı çerçevesinde ele alınmıştı. Bu terim çifti, Heidegger’in sahici- sahici olmayan ayrımına işaret etmektedir. Erwarten (ölümü) pasif bir biçimde beklemeyi, Vorlaufen ölümün olanağının farkında olmayı ve bu olanağı sahici bir yaşam etkinliğine dönüştürmeyi ifade eder.

[ii] Öne koştuğu, atıldığı sürece. Bkz. Altıncı yazı sonnot.