Varlık ve Zaman, Bölüm V: Kaygı

Kaygı başlıca felsefi hâletiruhiyedir, kendim için özgürce düşünmeye başlayabildiğim ayrılma deneyimidir.

Son yazıda gösterdiğim üzere, Heidegger’e göre hâletiruhiyeler insan varoluşunu açığa çıkarmanın temel yollarıdır. Bununla birlikte, özellikle bir hâletiruhiye vardır ki, ilk defa benliği yalın biçimiyle ifşa eder. Bu, Heidegger’in temel ve esas hâletiruhiye (Grundstimmung) olarak adlandırdığı kaygının (Angst) işlevidir. Safranski, kaygıya, doğru bir biçimde “hâletiruhiyeler arasındaki gizemli kraliçe” demektedir.

Kaygı, Heidegger’in Dasein’ın olmasını “ihtimam göstermek” (Sorge) olarak tanımlamaya çalıştığı birinci ayrımın altıncı bölümünde karşımıza çıkar. İhtimam göstermenin yapısını ve anlamını yeterince ayrıntılı bir şekilde göstermem için bana ayrılan yazı olanağından çok daha fazlasına ihtiyacım var; fakat kaygıya bakarak bir imadan fazlasını elde edebiliriz.

Dasein dünya-içinde-olmadır. Her günkü varoluşumuz dünyanın akışına tam olarak gömülü olmakla karakterizedir. Dünya bizi büyüler ve benim yaşamım onun ritmi ve etkinlikleri tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Heidegger’in altıncı bölümde sorduğu soru şudur: Bir bütün olarak dünya-içinde-olma nasıl açığa çıkarılır? Dünyanın, olduğu haliyle ve bir bütün olarak bizim gözümüzün önüne serileceği bir deneyim var mıdır? İçinde dünyadan geriye çekildiğimiz ve onu seçik bir şey olarak gördüğümüz bir hâletiruhiye var mıdır? Heidegger’in iddiası bir bütün olarak dünya-içinde-olmanın kaygıda açığa çıktığı ve sonrasında ihtimam göstermek olarak tanımlandığı yönündedir. Aslında kaygının Varlık ve Zaman’daki iddiada önemli metodolojik bir işlevi vardır.

Fakat kaygının varoluşsal tınısı metodolojik olmaktan çok daha fazladır. Kavranması gereken ilk şey, kaygının bir şey ya da başkası için durmaksızın kendini yiyip bitirme ya da aralıklı olarak tasalanma anlamına gelmediğidir. Tam tersine, Heidegger kaygının ender ve güç algılanan bir hâletiruhiye olduğunu söyler ve hatta bir yerde onu sükûnet hissi ve huzurla karşılaştırır. Özgür, sahici benlik ilk olarak kaygı içerisinde varoluşa gelir. Tabii ki o (her ne kadar Heidegger varoluşçuluk konusunda çok eleştirel olsa da) en ünlüleri Sartre’ın Bulantı’sı ve Camus’nun Yabancı’sı olmak üzere yüzlerce varoluşçu romanda işlenen hâletiruhiyedir.

Heidegger’in kaygı ile neyi kastettiğini anlamak için, onu, Heidegger’in incelediği bir diğer hâletiruhiye olan korkudan ayırmalıyız. Heidegger Varlık ve Zaman’da kaygıyı ele almadan evvel korkunun fenomenolojisini yapar. Heidegger’e göre, korku daima, tehdit eden bir şeyden, dünyadaki belirli bir şeyden korkudur. Diyelim ki örümceklerden korkuyorum. Korkunun bir nesnesi vardır ve bu nesne ortadan kaldırıldığında korkum geçer. Banyoda bir örümcek gördüm ve birdenbire korktum. Benim örümceklerden korkmayan bir arkadaşım bu can sıkıcı örümceği uzaklaştırdığında, artık korkmayı bırakırım.

Kaygıda durum oldukça farklıdır. Korku tekil ve belirli bir şeyden korkmakken, kaygı tekil herhangi bir şeyden kaygılanma değildir ve belirsizdir. Korku dünyadaki örümcekler ve benzeri seçik bir şeye yönelikken, kaygı dünya-içinde-olmanın kendisi hakkında kaygılanmadır. Kaygı tamamen belirsiz bir şeyin karşısında deneyimlenir. O, Heidegger’in vurguladığı gibi “hiçbir şey ve hiçbir yer”dir.

Burada bir dakikalığına geriye gidelim. Heidegger’in Varlık ve Zaman’ın (üçüncü yazıda tartışılan) birinci ayrımındaki iddiası insanın kendini büyülendiği ve anlamca zengin bir dünyada bulduğuydu. Başka bir deyişle, dünya tam olarak rahattır, ev gibidir (heimlich). Kaygı bütün bunları değiştirir. Birdenbire dünyayı anlamsız kılan kaygı hâletiruhiyesi beni ele geçirir. Dünya bana sahici olmayan bir gösteri, bir tür dinginleştirilmiş ve anlamsız bir koşturmaca gibi görünür. Kaygı ile her günkü dünya ellerimden kayıp uzaklaşır ve evim bana tekinsiz (unheimlich) ve tuhaf gelmeye başlar. Sevdiğim hayat oyununda bir oyuncu olmaktan, amacını artık kavrayamadığım bir oyunun gözlemcisi haline gelirim.

Kaygıda ilk olarak göze çarpan şey sahici benliktir. Dünya ellerimizden kaydığından, biz zorla onu yakalamaya çalışırız. Ben bunu denizcilik terimleri ile düşünmeyi seviyorum. Dünyadaki sahici olmayan yaşam şeylere ve diğer insanlara Heidegger’in tabiriyle bir tür “zeminsiz süzülme” içinde tamamen bağlıdır. Dünyadaki her günkü yaşam denize dalmış olmak ve dünyanın bunaltıcı sıradanlığında boğulmak gibidir. Kaygı, medcezirde deniz suyunun çekilmesi deneyimine benzer ve adeta olduğu gibi deniz kıyısına vurmuş bir benlik açığa çıkarır. Kaygı, benlik ilk defa kendini dünyadan ayırdığında ve kendi farkına vardığındaki temel hâletiruhiyedir.

Kaygı karanlığa, çaresizliğe ve gece terlemelerine gereksinmez. Durumların en zararsız olanında ortaya çıkabilir, metroda dikkatin dağınık bir halde kitap okurken ve konuşmalara kulak misafiri olurken, ansızın anlamsızlık hissi ve kendini içinde bulduğun dünya ile arandaki radikal ayrım tarafından ele geçirilirsin. Heidegger, kaygının bu deneyimiyle Dasein’ın bireyselleştiğini ve kendi farkına vardığını söyler.

Kaygı özgürlüğümüzün, şeylerden ve diğer insanlardan bağımsızlık olarak, ilk deneyimidir. O kendim olmaya başlama özgürlüğüdür. Kaygı belki de başlıca felsefi hâletiruhiyedir, şeylerden ve diğerlerinden ayrılma deneyimidir ki bu deneyimle kendim için özgürce düşünmeye başlayabilirim. Bununla birlikte, Heidegger’in de gayet farkında olduğu üzere, kaygı aynı zamanda Augustinus’tan Kierkegaard’a uzanan Hıristiyan geleneğinde benliğin kendine dönme gayreti ve bir tür dönüşüm geçirmesi olarak betimlenerek güçlü bir biçimde analiz edilmiştir. Heidegger’in Hıristiyanlıktan farkı, ona göre, benliğin dönüşümünü Tanrı’ya referansla değil, bir sonraki yazının konusu olan ölümle ilişkisinde geçirmesidir.

 

*Simon Critchley’in 2009’da The Guardian için Varlık ve Zaman üzerine kaleme aldığı sekiz bölümlük yazı dizisinin beşinci bölümüdür. İlerleyen günlerde diğer bölümlerin çevirisini de yayımlayacağız. Önceki bölümler için:

1. varlik-ve-zaman-bolum-i-heidegger-neden-on…

2. varlik-ve-zaman-bolum-ii-benimkilik-uzerine

3.varlik-ve-zaman-bolum-iii-dunya-icinde-olma

4.varlik-ve-zaman-bolum-iv-bu-dunyaya-firlat…