Miras hakkı sadece, merhumun varise, yaşamı boyunca elinde tuttuğu gücü bırakması bakımından toplumsal bir öneme sahiptir –yani mülk, başka insanların emeğinin ürünleri aracılığıyla gücün başkasına aktarılması. Örneğin toprak, yaşayan mülk sahibine, bir başka dengi olmadan rant adı altında, başka insanların emeğinin ürünlerini kendisine aktarma gücü verir. Sermaye aynısını yapma gücünü, kendisine, kâr ve faiz adı altında tanır. Kamu fonlarındaki mülk kişiye, emek vermeden başka insanların emeğiyle yaşama gücü verir, vb.
Miras bir kimsenin emeğinin ürününü bir başka kimsenin cebine atmasının gücünü yaratmaz –o sadece güce sahip bireylerin değişikliğine ilişkindir. Diğer tüm sivil yasalar gibi, miras yasaları da neden değil sonuçtur, üretim araçlarındaki (yani topraktaki, hammaddedeki, makinelerdeki, vb.) özel mülkiyete dayanan toplumun, mevcut ekonomik yapısının hukuki sonucu. Aynı şekilde, kölelik mirası köleliğin nedeni değildir, tam aksine kölelik, kölelik mirasının nedenidir.
Başa çıkmamız gereken sonuç değil nedendir –hukuki üstyapı değil ekonomik temeldir. Üretim araçlarının özel refahtan toplumsal refaha dönüştürüldüğünü varsayın, böylece miras hakkı (herhangi bir toplumsal öneme sahip olduğu kadarıyla) kendi kendine son bulacaktır, çünkü bir kimse ölümünün ardından, ancak yaşamı boyunca tasarruf ettiği şeyleri bırakacaktır. Bizim büyük gayemiz, öyleyse, bir kısım insana yaşamları boyunca, çoğunluğun emeğinin meyvelerini kendilerine ekonomik aktarma gücünü veren kurumları aşmaktır. Toplumsal koşulların yeterince olgunlaştığı yerde, işçi sınıfı bu gibi kurumları ortadan kaldırmak için gerekli gücü elinde bulunduruyorsa, bunu hemen doğrudan gerçekleştirmelidir. Örneğin kamu borçlarından kurtularak, kuşkusuz aynı zamanda kamu fonlarındaki miraslardan da kurtulmuş olurlar. Diğer yandan, eğer kamu borçlarını ortadan kaldıracak güce sahip değillerse, kamu fonlarındaki miras hakkını kaldırmak aptalca bir girişim olacaktır.
Miras hakkının ortadan kalkması üretim araçlarındaki özel mülkiyeti aşan bir toplumsal değişimin doğal sonucu olacaktır; ancak miras hakkının kaldırılması asla böylesi bir toplumsal dönüşümün hareket noktası olamaz.
Bu 40 yıl boyunca Saint-Simon’un öğrencilerinin yapmış oldukları büyük bir hatadır; miras hakkını, mevcut toplumsal yapının ekonomik bir sebebi yerine hukuki bir sonuç olarak ele almak. Bu onları topraktaki ve diğer üretim araçlarındaki özel mülkiyeti kendi toplumsal sistemlerinde de sürdürmekten hiç de alıkoymadı. Tabii onların düşündüğü seçkin ve yaşamboyu mülk sahibi, tıpkı varlığını sürdüren seçilmiş krallar gibi varolabilirdi.
Miras hakkını toplumsal devrimin hareket noktası olarak ilan etmek, sadece, işçi sınıfını mevcut topluma karşı doğru saldırı noktasından uzaklaştırmaya neden olur. Bu alıcı ve satıcı arasındaki anlaşmanın yasalarını kaldırıp, mevcut meta değişim koşullarını sürdürmek kadar saçma bir şey olacaktır.
Bu teoride yanlış, pratikte karşı-devrimci olacaktır.
Miras hakkı yasalarını ele alırken, üretim araçlarındaki özel mülkiyetin varlığını sürdürdüğünü muhakkak göz önünde tutmalıyız. Eğer bu yaşayanlar arasında daha fazla varolmasaydı, ölümlerinin ardından, onlardan aktarım yapılamazdı ve onlar aktarım yapamazdı. Diğer yandan, toplumun mevcut ekonomik temelinin henüz dönüştürülmediği ve çalışan kitlenin toplumun nihai radikal değişimini gerçekleştirmek için uygun geçiş önlemlerini dayatacak yeterli gücü biriktirdiği yerde, öyleyse, miras hakkına dair tüm önlemler, sadece bir toplumsal geçiş durumuyla ilişkili olabilirler.
Bu bakış açısından düşünürsek, miras yasasındaki değişiklikler aynı sona ulaşacak pek çok diğer geçiş önlemlerinin sadece bir kısmını oluştururlar.
Mirasa dair bu geçiş önlemleri ancak şunlar olabilir:
a. Halihazırda birçok eyalette varolan miras vergilerinin yaygınlaştırılması ve buna bağlı olarak toplumsal özgürleşmenin amaçlarına hizmet eden fonların uygulanması.
b. Özel mülkiyetin kendi ilkelerine rağmen keyfi ve içi boş aldatmalar şeklinde ortaya çıkan -vasiyetsizlik ve ailenin miras hakkından farklı olarak- vasiyet üzerine miras hakkının sınırlandırılması.
* Miras Hakkı, Karl Marx tarafından 2 ve 3 Ağustos 1869’da yazılmış olup, 3 Ağustos 1869’da Uluslararası İşçiler Birliği’ne Genel Konsey Raporu olarak sunulmuştur. İlk olarak Uluslarası İşçiler Birliği 4. Olağan Kongresi Raporu, Basel-İsviçre 1869 başlıklı bir kitapçık içinde yayınlanmıştır.