Bitmek bilmeyen küresel ekonomik krizde sekizinci yıla girerken, neoliberal kemer sıkma politikalarına karşı net, radikal bir alternatif sunan bir siyasi partinin yalnızca Yunanistan’da iktidarın eşiğine gelmesi, gerçekten de üzücü bir tabloyu ortaya koymaktadır.
1980’lerin Avrokomünist solu ve yeni küreselleşme karşıtı sosyal hareketlerin birleşmesiyle oluşan Syriza, 2010’dan önce seçim anketlerinde %15’e ulaşarak bir noktaya gelmişti. Ancak iktidar alternatifi olması yeni lider Alexis Tsipras’ın 2012 seçim arifesinde Syriza’nın doğrudan hedef ve görevinin Yunan halkının ekonomik olarak işkence görmesine karşı çıkacak herkesle koalisyon hükümeti kurması olduğunu açıklaması ile mümkün olabildi.
Avrupa Merkez Bankası ve nihayetinde onu yönlendiren Alman Federal Bankası tarafından dayatılan siyasalar, krizdeki Yunanistan için “Büyük Resesyon”dan ziyade “Büyük Bunalım” tabirini uygun hale getirdi. İşsizlik yüzde 25’i aştı, asgari ücret üçte bire indi, halk elektrik ve temel ilaçlardan mahrum bırakıldı. Hukuk devleti, işçi işveren ilişkisi söz konusu olduğunda basitçe kenara atıldı.
Koltuklarına iki yılı aşkın bir süre yapışan eski düzen partilerinin koalisyonu, bugünkü seçimde Syriza tarafından alaşağı edilecek gibi görünüyor. Syriza’nın ilk vaadi reaksiyoner kemer sıkma politikalarından geri dönüş yapacakları yönünde. Bununla birlikte, toplu görüşmeleri ve temel işçi haklarını geri getireceklerini, asgari ücreti yükselteceklerini ve halka tekrardan elektrik sağlayacakları sözlerini veriyorlar. İçinde yaşadığımız zamanda bunların radikal eylemler haline gelmesi üzüntü verici bir durum teşkil ediyor.
Syriza’nın bu vaatlerin önemli bir kısmı, Yunanistan’ın endüstri, ticaret ve finans sektörlerini yöneten küçük kapitalist sınıf ile el ele olan klientalist ve pek çok anlamda yolsuz önceki hükümetlerin bıraktığı devasa borçların faizini meşru kabul edip etmeyeceği ve bunları ödeyip ödemeyeceği şeklindeki kritik sorunun cevabı verilmeden yerine getirilebilir.
Syriza acil onarıcı siyasalarının 11 milyar euro, yani vergiden kaçınma sebebiyle elde edilemeyen gelirin yüzde 20’sinden daha azına mâl olacağını düşünüyor. Hareketin en popüler gelir arttırıcı önlemi ise, nihayet, büyük medya baronlarının kullandığı, en temel kamu kaynaklarından birisi olan radyo ve televizyon frekanslarının lisansları için katlanmaları gereken mali yükümlülük olacak.
Syriza Euro’dan çıkmak istediğini söylemiyor. İstemiyorlar ve eğer durum aksi yönde olsaydı, bugün anketlerde bulundukları yerde olamazlardı. Ancak buradaki soru, temel onarıcı siyasalarını hayata geçirmek için hareketin kendisine bir alan bulup bulamayacağı ve bu adımı atmaksızın uzun vadeli ekonomik strateji için uygun zemini bulup bulamayacağı biçiminde. Bu durum Yunan devletinin yapısal reformuna önayak olabilir ve böylece gerçekten neyin nasıl yapılacağına ilişkin bir demokratik katılım ile Yunanistan krizden ilerici bir tavırla çıkabilir.
Yunanistan’ın Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu’ndan, korkunç kemer sıkma önlemleri karşılığında aldığı kredilerin yarattığı borç yükü ortadan kalkmadı. Bu krediler, tahvil sahiplerine faizlerin ödenmesine izin verecek şekilde tasarlanmıştı (kredi faizleri, geri ödeme planı vs. düşünülünce tasarlamak daha doğru gibi görünüyor burada), böylece Yunanistan fahiş oranlarla borç almaya devam edebilecekti.
Yeni seçilen Syriza hükümetinin –ki Yunanistan’ın gerçekten dürüst, klientalist olmayan ilk hükümeti olabilir- öncelikle, bu faiz oranlarını ya varlıklı Yunan kapitalistlerine ya da yabancı bankerlere ödemesine ilişkin yükümlüğü sahiplenme yönündeki ısrarı bir skandal olacaktır.
Demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin yerel ve uluslararası sermayeye karşı halkın çoğunluğu için elzem olan şeyleri yapmasının tehlikeli olduğunu düşünenler, Syriza’nın bu şekilde başarılı olması ile Avrupa krizinin köklerini derinleştirici bir etki doğurabileceği temel argümanına sarılmaktadır.
Syriza 2008 krizi sonrasında neoliberalizmin görülmemiş derinleşmesine karşı ilk ve en güçlü demokratik cevabı temsil etmektedir. Böylesi bir hükümetin, uluslararası sermaye ile ortak çalışan yerel sermaye sınıfı ve bunların siyasi temsilcilerinin düşmanlığı ile alt edilmesi veya düşürülmesi, demokrasi için bir trajedi olacaktır. Bu durum, bugün dahi gelişen bir fikir olan, halkı neoliberal kemer sıkma politikalarından korumanın tek yolu sağcı etnik milliyetçi partileri desteklemektir fikrini de güçlendirebilir.
(Yazı ilk olarak şurada yayınlanmıştır: https://www.jacobinmag.com/2015/01/panitch-syriza-election-austerity-gre…)