Düşlerden Bilenir, Zılgıtlarla Direniriz

Ailenin ailesi olan ikiyüzlü kültürümüz, içerdiği kodlarla kendi eril “hakikat “düzenini dayattı, dolaştırdı, aktardı ve bu kodlarıyla, yıllar yılı kadına yönelik her türlü şiddet eyleminde masumiyet karinesini işletti. Özgecan’la birlikte bu toplumun ve kültürün kadınlar üzerindeki riyakar ve şuursuz tavrının net bir şekilde görülmesine yeniden tanık olduk. Bu denli yankı bulmasının nedeni, “içeriyi” kime ve neye karşı koruduğunu hiçbir zaman sorgulamayan ve sorgulatmayan ev düzeninin “karşılıksız koruyuculuğunun” sarsılması ve derinden yara almasıydı.

Ortalığa saçılan, kitleselleşen tepkilerin çoğu ebeveynlerin ev dışında kendi çocukları üzerinde kurdukları denetimlerinin ellerinden alınmasına yönelikti. İdam naralarının çoğalmasının, şiddetin uçlarına tırmanmanın en bariz gerekçesi, şiddeti ve toplumsal cinsiyet rollerini kendi içerisinde tekrar tekrar üreten “kutsal”ın yani “ev”in itibarının iade edilmek istenmesiydi. Evde, sokakta, işyerinde, okulda her türlü kamusal ortamda erkek şiddetine ve örgütlü erkek dayanışmasına maruz kalmış biz kadınların hayatlarının savunulması değil. Bu eril düzen bir yandan idam tamtamlarıyla aile ve namus bekçiliğine soyunuyor, hiç doymazcasına şiddetle besleniyor, ve şiddet aracılığıyla nüfuz ettiği her birimini kontrol altında tutuyor. Bu sayede, aile içerisinde ve sokakta kadın bedeni üzerinde sıkıyönetim ve olağanüstühal koşullarını var ediyor. Dolayısıyla, bu ülkede, yaşama atıldığında tek yönlü tren biletlerini mümkün olan en ucuz tarifeden alan kadınların tren tarifeleri ve yolcu biletlerine ilişkin idari işlemler eril hatlarla çizilmiştir. Tüm bu hakikat sarmalının ortasında, Özgecan’ın katledilmesi haberinin üzerinden geçen günler boyunca, kadınlar, masumiyeti olmayan toplumun masum yaratma çabalarına inat, konuşuyor, yürüyor, haykırıyor, bulunduğu/bulduğu her ortamda erkek dünyasının zehrini kusuyor. Yıllar yılı belleklerinde biriken, rüyalarını kabusa çeviren şiddet sahnelerini, zulüm politikalarını buruşturup bu ikiyüzlü eril toplumun ve kültürün suratına fırlatmak için…

Özgecan’ın tecavüze direnmesi ve sonrasında yakılarak öldürülmesi, her kadını bireysel olarak saklamaya çabaladığı şiddet gölgeleriyle yüzleştirdi. Herbirimiz içeride olanları görmek için kilidi açtık, ve acının öznesi olarak, acı üzerinde özerklik elde etmek istedik. Utanma reddedildiğinde neler neler yakalandı geçmişten, deneyimlerden, korkulardan, kendimizle/iç dünyamızla baş başa kalabildiğimiz “tek alan olarak düşündüğümüz” rüyalarımızdan. Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar”ında2 olduğu gibi sayısız “karanlık adam” düşlerimiz vardır bizim. Rüyaları basan kara ortaya çıkar ve aklımızın karanlık koridorlarında, sokaklarında neyle karşılacağımızı bildiğimiz halde yürütür bizi…Her kadın gibi kimbilir ben de kaç kere rüyamda tecavüze uğramaktan kaçarken uyandım. Belki korkuyla yüzleşmek ya da yüzleşmemek için, belki de adalet özel ve kamusal ortamda işletilmediği için o sahne tekrar tekrar rüyalarımza taşınır. Bu kabuslar bedenimizi tutsak eden, tahammül edilemez bir hale bürünen kaçışlardan sıyrılıp, savaşmanın gerekli olduğunu haber ediyor olabilir. Yoksa, ruhsal hayatımıza davetsiz giren karanlık adam düşleri sürü halinde gelir ve yüzleri giderek netleşir. Tıpkı, Özgecan’ın organize bir biçimle katledilmesiyle düşlerimizin karanlık sokaklarında dolanan erkeklerin yüzlerine flaşların patlaması gibi.

Hayat diye ikna ettirilen gerçeklik içerisinde, yani, görece sakin ama kendi halindeki hikayenin altında fokurdayaarak zamanın doğrusallığına hükmetti kadınlar. Kendi aralarında hep konuştu, ağıtlarla acılarını haykırdı, zılgıtlarla üzüntülerinin doruğundan seslendi, deneyimleriyle ve aktarımlarıyla sonraki neslin kadınlarına yaşamı kadınlar için en büyük tutsaklık haline getiren erkekleri anlattı. Katledilen tüm kadınların katil zanlıları, her gün yanımızdan geçip giden, belki de hayatımıza bir şekilde girmiş erkeklerdir. Bu yüzden, öncelikle bir haftadır ortalığa saçılan duygu sempatizanı erkekleri ve erkeklikleri sorgulamak/sorgulatmakla başlanabilir. Haritadan ve birbirimizden yoksun değiliz, yani her yerde ve her durumda hikayelerimiz sürekli diyalog halinde. Düşlerimizi basan “karanlık adamlardan” kurtulmak için ve düşlerimize kaldığımız yerden devam edebilmek için birleşmeliyiz. İçine sığmadığımız bu cehennemi yırtıp parçalamak için ve atıldığımız bu azgın şiddeti zamanın bir yerinde boğmak için öfkeyle fazla zaman harcamadan, bunun yerine öfkeyi yanımıza alarak ve onun aracılığıyla güçlenmek ve örgütlenmek gerekli. Ardı arkası keslmeyen bu vahşet ortamı içerisinde hayatı savunmak için Hindistan’da Gulabi Kadın Savunma Örgütü3, Dersim’in Hozat ilçesinde Kızıl Sopalı Kadınlar4 ve Amed(Diyarbakır)de yeni kurulan Arin Mirxan Kadın Savunma Timleri5 gibi örgütlenmeleri genişletmenin zamanı gelmedi mi?
Olayın bu denli infial yaratmasının toplumun ve kültürün cinsiyetçi kodlarına bağlı olduğunu, Mersin’de katledilen Özgecan Aslan’ın ölümünün üzerinden daha bir hafta bile geçmeden gelen tecavüz, yaralama ve öldürülme haberlerine verilen tepkilerden görebiliriz. Sahi kaçının adlarını ve hikayelerini biliyorsunuz? Bu yazının sonlarına doğru İzmir’de bir kadın eşi tarafından balkondan atılarak öldürüldü…Ve işte devam ediyor!

“Üsküdar Çengelköy’de bir çöp konteynerinde eşi tarafından öldürülen bir kadının, parçalanmış cesedi bulundu.”

“Diyarbakır’ın Sur İlçesi’ne bağlı İskender Paşa Mahallesi’nde 28 yaşındaki Adile Öztürk, evinde ölü halde bulundu. Kafasında darp izleri bulunan ve vajinasında kanama olduğu belirtilen kadının tecavüz edildikten sonra öldürülmüş olabileceği belirtiliyor.”

“Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde, 3 çocuk annesi 27 yaşındaki Meryem Yılmaz isimli kadın, eşi tarafından bıçaklanarak katledildi.”“Hatay’ın Kırıkhan İlçesi’nde 19 yaşındaki A.Ş., ortaokul öğrencisi 12 yaşındaki kızı dövüp, jiletle yaraladıktan sonra zorla bindirdiği minibüste tecavüz etmek isterken polis tarafından suçüstü yakalandı.”

“Antalya’da, park halindeki otomobilde sevgilisi 29 yaşındaki Şahin K. ile tartışan 23 yaşındaki Hüsne Aslan, araçtan inip gitmek istedi. Sinirlenen Şahin K. aracı aniden hareket ettirince Hüsne Aslan da atladı. Aracın arka tekeri başının üzerinden geçen Hüsne Aslan olay yerinde yaşamını yitirdi.”

Notlar

1 Kadınların nesilden nesile aktardığı “Erkek kuşağın dostu, başın düşmanıdır”. şeklinde çevrilen

Zazaca/Sobe/Dımılki bir söz. Bu cümledeki kuşak şalvarın kuşağı anlamına denk düşer.

2 Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar, s.79