Ben anlattım, #sendeanlat!

Kadınların yaşadıkları hak ihlallerini özel hayat meselesi olarak görmenin patriyarkal sistemin değirmenine su taşımak olduğunu ilan etmesi, feminizmin kadınlara verdiği en güzel hediyelerdendir. Dünyanın her yerinde kadınlar eşlerinden, babalarından gördükleri şiddetle, iş yerinde maruz kaldıkları ayrımcılığın rastlantısal olmadığını; bunun toplumsal sistemin her hücresine nüfuz etmiş iktidar ilişkilerinin sistematikliğinin bir ürünü olduğunu fark ettiler. Bu organize iktidar ilişkilerinin özel hayattaki karşılıklarının ifşası elbette hiç kolay değil. Ancak yaşantının politik bir mücadeleye dönüşümündeki kadını güçlendiren ve iyileştiren yanı aşikar.

Her gün bir yenisini okuduğumuz kadın cinayetlerine eklenen Özgecan vahşetinin kamunun vicdanında yalnızca istatistiksel bir çentik olarak kalmamasının ve geniş bir yankı uyandırmasının nedenleri elbette tartışılabilir. Özgecan, medyanın her gün yeniden ürettiği dilin “ama” lı cümlelerinde yer bulamadı. Erkeklerle bir barda içmiyordu, gece yarısı sokakta gezmiyordu, bir fahişe ya da bir transseksüel değildi. Bunu ‘hak edecek’ hiçbir şey yapmamıştı. Pek çoğumuzun gündelik bir ritüeli olabileceği gibi minibüsle evine gidiyordu.

Bir başka yazının konusu olabilecek bu meşrulaştırma mitlerini bir yana bırakırsak, öyle ya da böyle bu olayın bir farkındalık yaratması ve eylemliliği yayması çok önemli. Bu süreçte bir eylemlilik biçimi olarak ortaya çıkan #sendeanlat hashtagiyle deneyim paylaşımı eylemi birçok açıdan önemli. Tekil yaşantıların ortaklaştığı noktaları görmek, ülkenin dört bir yanından gelen paylaşımların kolektif bir anlatıya dönüşmesi, bu kişisel yaşam deneyimlerinin ifşasının yarattığı dayanışma gerçekten çok değerli.

Bu paylaşımlar önemli çünkü, erkeklerin erkeklikleriyle karşılaşmalarına olanak sağlıyor. Çünkü şiddetin ve tacizin her biçiminin akademiden fabrikaya gündelik yaşantılarımızın bir parçası olduğunu ifade ediyor. Patriyarkanın toplumun tüm mekanizmalarına en rezil biçimiyle nasıl işlediğini ifşa ediyor. Yalnız olmadıkları inancını besliyor ve dayanışmayı çoğaltarak kadını güçlendiriyor.

Gündem sıcaklığını yitirirken, sıra yine erkek aklın feminizme taş atmasına gelmişken; dayanışmayı büyütmek ve paylaşımı yaygınlaştırmak adına bir tanıklık deneyimini aktarmanın anlamlı olacağını düşünüyorum.

Bundan 7-8 yıl kadar önce mesleğimin ilk yıllarında atamam, Türkiye’nin batısında bir taşra kentine, bir devlet hastanesine yapıldı. Görev yapacağım birimde 60lı yaşlarında bir başka psikologun da görevli olduğunu öğrenince şanslı olduğumu, deneyimlerinden çokça faydalanabileceğimi düşündüm. Çok değil birkaç ay sonra bu psikologla ilgili olarak kadın danışanlarımdan tüyler ürpertici anlatılar gelmeye başladı. Hastanın ve kadının beyanını esas almam gerektiği önkabulüyle birlikte birimde çok yeni ve çok da genç ve tecrübesiz olduğum için ne yapacağımı bilemedim. Birim şefime gitsem yıllardır birlikte çalıştığı kişiye mi, bana mı inanırdı? Gelir gelmez düzeni bozuyor, huzursuzluk çıkarmak istiyor gibi algılanabilirdim. Elimde sağlam ve tutarlı kanıtlar olmalıydı. Bölgedeki kadın derneklerine gidip hiç böyle bir beyanda bulunan olup olmadığını öğrenmeye çalıştım. Tüm beyanlar ortak ve tutarlıydı. Cesaretimi toplayıp birim şefine durumu bildirmeye karar verdim. Verdiği tepki “Yoksa sana da mı bir şey yaptı?”oldu. Durumdan haberdardı. Dediğine göre defalarca uyarmıştı.

Yani bu kişi 30 kusur yıl boyunca bölgede çalışan tek psikolog olarak, mesleğinin verdiği iktidarı hiç çekinmeden kullanmış, özellikle ekonomik gücü olmayan, çaresiz, aldatılmış, şiddet görmüş kadınları bir de kendisi taciz ederek, köşeye sıkıştığında, ‘sen hastasın sana mı inanırlar, bana mı?’ diye tehdit ederek yerini korumuştu. Bir başka birim çalışanına gidip bu duruma müdahale etmemiz gerektiğini, medyaya haber vereceğimi, kadın derneklerinin destek vermeye hazır olduklarını söyledim. Sonrasında bu psikolog apar topar emekli edildi.

Bu anlatının öznesi bir psikolog. Görüşme odası, danışanın konumu gereği bir iktidar ilişkisini barındırmaya elverişli bir ortam…Taciz, şiddet her yerde, her alanda karşımızda. Evet, en korunaklı olduğunu sandığımız alanlar bile bizim için tedirgin edici bir çıkmaz sokağa dönüşebiliyor. Ancak yine de belirtmekte fayda var; #sendeanlat hashtagiyle yapılan paylaşımlar, kendi deneyimim de dahil olmak üzere, her köşenin bizler için güvensiz, korunaksız olduğu algısına dönüşerek gizlenmek ve kendine çekilmek gerektiğinin değil, bizi kurtaracak olanın kadınların mücadelesiyle ve dayanışmasıyla olacağının altını çizmeli!

*Yayınladığımız son görselin alındığı bağlantı: http://www.somera.com.tr/tr/sendeanlat-turkiye/