Vira Verita E-Dergi 16. Sayısını “Mülkiyet” başlığıyla okuyuculara sunuyor.
Özet
Eşit gözetim ilkesi, bir eylemin ahlaki anlamda doğruluğuna karar verirken eylemden etkilenenlerin benzer çıkarlarını gözetmeyi gerektirir. İnsan harici hayvanların da hissedebilir varlıklar olması sebebiyle bu değerlendirmeye dahil edilmesi hayvan etiğinin temellerinden biridir. Ancak bazı kuramcılar insan harici hayvanların gerek yasal anlamda gerekse halihazırdaki toplumsal normlar bağlamında mülk olarak konumlandırılmalarının hayvanların ahlaki bakımdan kayda değer bir biçimde gözetilmelerine engel teşkil ettiğini öne sürmektedir. Buradan yola çıkarak, eşit gözetimin mümkün olabilmesi için insan harici hayvanların mülk statülerinin kaldırılmasını ve “başkasının mülkü olmama hakkı” olarak tanımladıkları hakkın tüm hissedebilir varlıklar için bir temel hak olarak tanınmasını önermektedirler. Bu makalede, insan harici hayvanların mülk statüsünün kaldırılması yönündeki argümanlar ve bu argümanlara getirilen eleştiriler detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
Özet
2019 çıkışlı ve 2020 Oscar Ödülü alan Parasite filmi ile 1996 çıkışlı La Cérémonie filmi, sinemanın uzun yıllardan beri sınıfsal farklılıkları ele almaya devam ettiğini gösteren filmlerden ikisidir. Gerek Marx’ın etkisiyle gerek toplumda yüzyıllardır görünen sınıf farkından ötürü bu sorunları konu edinen filmler popülaritesini kaybetmemiştir. Fakat sınıf çatışmasının sahnelenmesinden ziyade, kişilerin bizzat mülk olma ve mülksüzleşmesi üzerinden özgür bir bilince sahip olmasının yolunun açılması gerektiği için bu filmleri farklı bir okumaya tabi tutmak gerekir. Bu nedenle, kişilerin özgürlüğünü yakından ilgilendiren bu iki film seçilerek Hegel’in efendi-hizmetkâr diyalektiğine göre bir okuma sunulacak ve hizmetkârın bir mülk haline getirilmesine rağmen çalışması aracılığıyla nesnelerle kurduğu irtibat üzerinden bir özgürlük imkanının bulunması tartışmaya açılacaktır. Söz konusu iki film, bilinç kazanmanın gerçekleşmesi ve gerçekleşmemesi zıtlığı içinde ele alınacaktır. Çünkü yönetmenlerin ifadelerinin aksine, Parazit filmi bir kapitalizm savunusuna dönüşürken Seremoni filmi sınıf sistemine bir başkaldırıyı temsil eder. Bu karşıtlık çerçevesinde ise yalnızca Hegel’in Tinin Fenomenolojisi kitabında kendinin-bilinci bölümünde yer alan efendi-hizmetkâr (mastery-servitude) diyalektiği bağlamında bir tanınma mücadelesine başvurulacaktır. Yapılan soruşturmanın temel nedeni, soyut bir araştırma yapmak yerine toplumun aynası ve toplumu dönüştüren bir yapı olarak sinemanın bu bağlamda yol açtığı problemleri veya çözüm yollarını ifade etmektir. Film okuma yöntemi olarak ise göstergebilim kullanılacaktır. Filmler, yönetmenlerinin niyetlerini okuma dışında, Hegel perspektifinden kullanılan metafor ve ikiliklerin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden tartışılacaktır.
Özet
Bu söyleşide, finansallaşma ve borç ilişkisi ve bu ilişkinin seyrine dair sorular yönelttik. Türkiye’de Finansallaşma – Borç Kıskacında Emek kitabının yazarı Elif Karaçimen, sorularımızı yanıtlayarak, finansal kurumlardaki dönüşümü, finansal piyasalara bağlılığı, hanehalkı borçlanmasını ve sürecin Türkiye özelindeki yansımalarını değerlendirdi.
Özet
Yaşlanma sosyolojisi ve sosyal gerontoloji için teorik keskinliğin eksiliği büyük bir endişe sebebidir. Özellikle Birren ve Bengtson (1988) tüm sosyal gerontolojiyi “veri açısından zengin ama teori açısından zayıf” olarak tanımlamışlardır. Teori eksikliğini gidermek için yazılan bu makale, genel sosyal gerontoloji literatürünü Marksist bir perspektiften gözden geçirmektedir. Bulgular, Marksist çerçevenin, sosyal gerontolojinin şimdiye kadar hem akademik hem de uygulamalı alanlarda incelenmemiş olan yönlerini aydınlatabileceğini göstermektedir.
Özet
Ekoloji felsefesi farklı ideolojiler ve kuramlar tarafından farklı terimlerle, önceliklerle ortaya konulmaktadır. Bu çalışmada, bazı ideolojilerin ve bunlara alternatif olarak ekolojiye ideolojik yaklaşmayan bir kuramın ekolojiyi genel olarak nasıl ele aldığı ortaya konulduktan sonra, bunlardaki insanmerkezcilik incelenecektir. Bu anlamda çalışmada incelenecek ekolojik görüşler; faşist ekoloji, Marksist ekoloji, anarşist ekoloji ve Leopold’un toprak etiğidir. Bunlardan ilki olan faşist ekoloji, insanmerkezciliği tam olarak aşamamış, hatta ırkçı bir görüştür. Marksist ekoloji ile anarşist ekoloji ise ekolojik sorunları çözebilmek için insanmerkezci perspektifin ötesinde bir bakışa sahip olmamız gerektiğini, kendi ideolojik hatlarından hareketle temellendirmeye çalışmaktadırlar. Sonuçta insanmerkezci bakış açılarıyla doğaya yaklaşmanın ekolojik problemlere vadettiği çözümleri sunamadığını görmekteyiz. Bu çalışmada ele alınan ekolojik görüşler bu bakış açısı ile incelenerek doğaya insanmerkezci olmayan bir perspektiften nasıl yaklaşılabileceği toprak etiği kuramının sunmuş olduğu çözüm önerileri bağlamında tartışılacaktır.
Özet
Yeni Avrupa’nın inşası süreci 1989’da Washington’un tam, özgür ve barış halinde bir kıta oluşturma çağrısıyla başlamıştır. 1990’da AGİK devletleri tarafından Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı imzalanmıştır. SSCB’nin dağılmasından itibaren Rusya Federasyonu (RF), Avrupa-Atlantik güçleri (ABD, NATO, AB) tarafından yeni Avrupa’nın dışında bırakılmıştır. Avrupa-Atlantik güçlerinin tam, özgür ve barış halinde yeni bir Avrupa’nın inşasına yönelik ortak politikaları, RF’yi hedef almıştır. Bu amaçla NATO ve AB, genişleme sürecine girmişlerdir. Diğer taraftan RF, Moskova’nın çıkarlarının dikkate alındığı Daha Büyük Avrupa’nın inşası hedefini benimsemiştir. Avrupa-Atlantik ve Rus etki alanları arasında yer alan stratejik konumuyla dikkat çeken Ukrayna, Doğu Avrupa’daki güç ve etki mücadelesinin odağında yer almıştır. Ukrayna krizi ve Ukrayna Savaşı, Washington ve Brüksel tarafından yeni Avrupa’nın inşasına yönelik büyük bir tehdit ve meydan okuma olarak nitelendirilmiştir. Avrupa-Atlantik güçleri, tanımama politikası izleseler de RF’nin Kırım’ı ilhakı ile Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ilk kez Avrupa sınırı RF’nin lehine değişmiş; Doğu Avrupa’daki Avrupa-Atlantik etki alanı sınırlanmıştır. Ayrıca, Ukrayna Savaşı’nın başlamasından itibaren RF, NATO’nun Karadeniz’e genişlemesini bir kez daha engellemiş ve böylece Moskova, RF’yi dışarıda bırakan yeni Avrupa’nın inşasını durdurmuştur.
Özet
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kapsamlı ve özgün bir ilkesi olan ve ulusal ve uluslararası mahkemeler tarafından sıklıkla atıfta bulunulan ‘çocuğun yüksek yararı’ ilkesi tüm çocuklara koruma sağlamakla birlikte sınır dışı prosedürüne tabi tutulan çocuklara daha güçlü bir koruma sağlamaktadır. Çalışmanın amacı, özellikle sınır dışı prosedürüne tabi tutulan çocukların söz konusu olduğu başvurularda çocuğun yüksek yararı ilkesinin içeriğini ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi’nin bu ilkeyi hangi standartlarla ve nasıl uygulandığını göstermektir. Bu amaçla önce teorik çerçevede sınır dışı prosedürlerine dahil olan çocuklar için yüksek yarar ilkesinin çocuğun hakları bağlamında gerçekleşmesini sağlayan maddi ve usulî standartlar, daha sonra usulî standartların Çocuk Hakları Komitesi kararlarında nasıl ele alındığı incelenmiştir.
Özet
Yer ve mekân kavramları güncel insan ve toplumsal deneyimin en tartışılan meselesi haline gelirken kavramların tarihsel serüveni içinde kırılmalar, kopuşlar genellikle belirsizleşmektedir. Öznel deneyiminin ontik ve ontolojik niteliği bir dünyada olmaktır; bu nedenle insanın mekânsal deneyimindeki değişimlere paralel kavramsal anlayış çerçevesi de değişim göstermektedir. Bu nedenle, modern toplumsal formasyondaki değişimin mekân anlayışını etkilememesi söz konusu değildir. Bu çalışma, mekânın modern anlamlandırma çerçevesinin metafizik bir belirlenim tarafından inşa edilmekte olduğu; Hesiod, Platon ve Aristoteles ile çerçevesi çizilen Antik düşüncenin yer/mekân anlayışı ile Modernitenin eşiği olarak değerlendirilebilecek Galileo, Newton ve özellikle Descartes’in mekân anlayışında temel bir kopuşun belirginleştiği iddiasını taşımaktadır. Bu kopuşun tarihsel izleğini ve kavramsal bir haritalandırma çerçevesini fenomenoloji düşüncesi ekseninde açıklamayı amaçlamaktayım.
Özet
Pierre Bayle’ın Tarihsel ve Eleştirel Sözlük adlı eserindeki “Spinoza” maddesi, Spinoza felsefesinin temel meselelerine dair genel bir bakış sunar. Söz konusu maddenin burada çevirisi sunduğumuz “N Çıkması”nda ise Bayle, özellikle Spinoza’nın Ethica adlı eserine odaklanarak kip, değişiklik, töz ve Tanrı gibi Spinoza metafiziğinin temel kavramlarına yönelik eleştiriler getirir.