Huzurlarınızda Maddi Kültür ve Teknoloji: İnsan-Nesne İlişkisi Üzerine Soruşturmalar konulu dosyamız
Özet
Bu sunuş yazısı insan-teknoloji ilişkileri bağlamında üç ayrı stratejik konum arasındaki bağlantıya işaret ediyor: teknoloji felsefesindeki yeni tartışmalardan biri olarak postfenomenoloji; “Dördüncü Endüstri Devrimi”nin içeriği ve son kullanıcı için pazarlamanın dili. İlk bölüm, postfenomenolojinin insan-teknoloji-dünya ilişkilerini kavramsallaştırma biçimi ve teknolojiyi “monoblok, aşkın, yabancılaştırıcı ve tarihsel” bir olgu olarak tahayyül eden teknoloji felsefelerinden nasıl farklılaştığı üzerinde duruyor. İkinci sırada, bu görece yeni yaklaşımın I4.0 olarak ilan edilen son teknolojilerin maddiliği üzerinde yükseldiği vurgulanıyor. Son bölümde ise önceki tartışma çerçevesinde tekno-rüya olarak yorumlamaya çalıştığım bir televizyon reklamı yer alıyor. Öte yandan maddi kültür çalışmaları ve teknoloji felsefesi arasında bulanıklaşan sınırlar konusuna, daha kapsamlı bir tartışmayı gerektirdiğinden, bu sayıdaki yazıların tanıtımında, konuya kısaca değindim.
Anahtar Kelimeler: Postfenomenoloji, yeni teknolojiler, pazarlama dili, maddi kültür çalışmaları
Özet
Don Ihde, Technology and the Lifeworld: From Garden to Earth (1990) kitabında, kurucusu olduğu postfenomenolojinin klasik fenomenoloji ile arasına nasıl bir mesafe koyduğunu; insan-teknoloji-dünya ilişkilerini nasıl kavramsallaştırdığını anlatır. Kitabın açılışı, praksis ve algı kuramlarını Heidegger, Husserl ve Merleau-Ponty çerçevesinde ele alır. Kitap tekniklerin fenomenolojisi, kültürel hermeneutik ve yaşamdünyası biçimleri başlıkları ile devam eder. Çevirisi yapılan bölüm Tekniklerin Fenomenolojisi başlığını taşımaktadır. Bu bölümde Don Ihde’nin postfenomenoloji adıyla geliştirdiği yaklaşımın en temel kavramları yer almaktadır. İnsan-teknoloji-dünya ilişkileri burada, bedenlenmiş teknikler, hermeneutik teknikler ve başkalık ilişkileri çerçevesinde ele alınır.
Anahtar Kelimeler: Teknoloji, dolayım, bedenlenmiş teknikler, hermeneutik teknikler, başkalık ilişkileri
Özet
Bu makalede dijital etnografinin maddi, duyusal ve bedensel yönlerini, özellikle ev ortamında mobil medya kullanımı bağlamında araştırıyoruz. Genel hatlarıyla yeni materyalizm çatısı altında ve post fenomenolojinin sağladığı içgörüler çerçevesinde konumlanmış olan yöntemsel yaklaşımımızı, teoride “duyusallık çalışmaları” (sensory turn) olarak anılan tartışma ile karşılaştırıyoruz. Bu çerçevede Avustralya hanehalkları içinde yürütülen araştırmamızda günlük medya kullanımı ve mobil medyanın bedenlenmesini anlamak için bir dizi veri topladık; dokunsal arayüzler içinde ve çevresinde oyunun anlamını keşfetmeye çalıştık. Mobil oyunların bedenlenmiş bilme biçimlerimizin ayrılmaz bir parçası haline geldiği açıkça ortadadır ancak çağdaş kültürün bu gündelik yaşam pratiğini anlayıp yorumlamayı ve arşivlemeyi hedefleyen mobil medya araştırmacılarını bekleyen zorluklar da vardır.
Anahtar Kelimeler: Dijital etnografi, ev içi alan, haptik medya, mobil medya, mobil oyunlar, yeni medya, oyun
Özet
Türkiye’nin ulus-devletleşme sürecinde elektrik teknolojisi kullanımı endüstriyel ve kamusal mekânların yanı sıra ev içinde de teşvik edilmiş ve rasyonelleşmiş bir ev içi kültürü oluşturulmaya çalışılmıştı. Cumhuriyet’in elektrikle aydınlatılan yeni teşhir mekânları ise yeni bir gelecek vaadiyle bu mekânlarda bir araya gelen toplum bireyleri için hayranlık, iyimserlik, aidiyet ve birliktelik ruhunu yaratmayı hedeflemişti. Bu ruhun uzandığı asri ev de yeni rejimin teşhir mekânlarından birisi olarak kurgulanmıştı. Elektrikli aydınlatma kullanımının teşvik süreci, yeni rejimin arzuladığı rasyonel, bilimsel, verimli, ölçülü, sıhhatli, hijyenik vatandaş inşası süreciyle paralel ilerlemiş, hatta bu ürünler çağdaş kadın, erkek ve çocuk imgeleri eşliğinde sunularak, rejimin “asrilik” vurgusu böylelikle pekiştirilmek istenmiştir. Elektrik ışığı, bir yandan zamanın ruhunu evlerin içine taşırken diğer yandan yeni rutinler ve yeni nesnelerin birbiriyle kurduğu işlevsel bağı tamamlayıcı bir rol de üstlenmiştir. Böylelikle yönetici iktidarın hedeflerinin de ötesinde, elektrik teknolojisinin kendisi bir tarihsel aktör olarak evlerin içini dönüştürmüş, Cumhuriyet’in soyut modernizasyon söylemlerinin nesneleştirilmesinde kilit bir rol oynamış ve kendi materyal kültürünü yaratmıştı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ev içi mekânda elektrikli tenvirat kullanımının “asrileşme” çabalarını nasıl şekillendirdiğini söylemsel ve pratik düzeyde inceleyen bu çalışma, domestik mekânda elektrikli tenvirat kullanımını teşvik eden resmi ve popüler yayınlardan faydalanarak, uluslararası düzeyde de ilgi konusu olan fennî ve asri ev tartışmalarına interdisipliner bir yaklaşım getirmeye çalışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: asri ev, elektrik, elektrikli aydınlatma, teknoloji tarihi, maddi kültür
Özet
Çalışma, eski Doğu Almanya’nın küçük bir kasabası olan Doberlug-Kirchhain’daki Trebbus Mevlevihanesi’ne etnografik bir bakış yöneltmektedir. Yıllar önce Müslüman olarak Berlin’den Halep’e uzanan bir güzergâhta manevi bir yolculuğa çıkan Halis Efendi, Halep Mevlevihanesi’ndeki üstadının isteği üzerine doğup büyüdüğü Almanya’ya geri dönerek, Trebbus Mevlevihanesi’ni kurmuştur. Çalışmanın ana sorusu, tekkenin kutsal mekân olarak kuruluşu ile Halis Efendi’nin yolculuklarından edindiği deneyimlerle bağlantılı nesnelerin ilişkisinin nasıl olduğudur. Yirmi birinci yüzyıl Almanya’sında tasavvufi bir deneyim mekânı olan tekkenin iç düzenlemesi, eşya ve kutsal mekân ilişkisini sergilemektedir. Çoğunluğu kendisi gibi mühtedilerden oluşan dervişleri ile Halis Efendi anlatının temsilcisi ve yeniden kurucusudur. Anlatının, kurucu nesneler ve ritüeller yoluyla nasıl vücut bulduğu oldukça dikkat çekicidir. Mevlevihane başka zaman ve mekânlara açılan bir ‘sonsuza dek biriken zamanlar heterotopyası’dır. Makale Almanya’da İslam çalışmalarının görünmeyen yüzlerinden olan sufi mühtedilerin mekânsal aidiyetlerinin arka planına ve kutsal mekânın nostaljik yeniden kuruluşunda nesnelerin rolüne dair fikir vermektedir.
Anahtar Kelimeler: Almanya’da Tasavvuf, Heterotopya, Etnografi, Nostalji, Trebbus Mevlevihanesi.
Özet
Bu yazı Thorstein Veblen, Fernand Braudel ve Michel Foucault’nun maddi yaşam, maddi kültür ve teknoloji üzerine yaklaşımlarını inceleyerek neoliberal iktidarın eleştirisi için bir düşünce hattı geliştirmeyi amaçlamaktadır. Disiplinler-ötesi bir yaklaşıma sahip çıkan bu inceleme maddi kültür, maddi/gündelik yaşam ve teknoloji ilişkisini toplumsal değişim, iktidar ve kapitalist ekonominin yapısı bağlamında mikro ve makro düzeylerde aralarındaki ilişkinin unsurlarını ve dinamiklerini göstermekte ve açıklamaktadır. Yazı teknoloji ve maddi kültür ilişkisini toplumsal değişim ile süreklilikler ve süreksizlikleri içeren çoğul süreçler meselesi olarak ele almaktadır. Bu değişim ve süreçleri yorumlayan ve açıklayan bir yaklaşım olarak önce Veblen’den hareketle kurumsalcı ve evrimselci bir çerçeve çıkarılmıştır. Braudel’den hareketle yapısal ve global tarih anlayışı çerçevesinde konu incelenmekte; ardından konu Foucault’nun politik rasyonalite ve iktidar ilişkileri ile kiplerinin çerçevesine taşınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Veblen, Braudel, Foucault, maddi kültür, teknoloji
Özet
Teknoloji, nesneler ve insan ilişkilerini konu olarak aldığımız bu sayıda İrfan Sayar ile bir röportaj yaptık. Gırgır Dergisi ve Zihni Sinir Proceler kitabı ile tanıdığımız İrfan Sayar teknoloji ile kurduğumuz ilişkileri, estetik ve fonksiyonellik bağlamında çizimleriyle bize anlatırken bu sayıda yer alan tartışmalara da mizahın çarpıcı ve keskin perspektifiyle yaklaşıyor. Sayar’ın vurguladığı konuların başında ise bir teknolojinin kültürel bütünlüğün içinden parçalara ayrılıp çekilerek uyarlanması konusu yer alıyor.
Anahtar Kelimeler: İrfan Sayar, Zihni Sinir Proceler, teknoloji, teknoloji algısı, uyarlama
Özet
Bu çalışmada yapmak istediğim şey Berlin’in “kirpilik”, Hegel’in ise “tek-yanlılık” dediği tavrı “ilkesel muhafazakârlık” olarak kavramsallaştırarak bu tutumun eleştirisini eylem ile ilişkisinde ortaya koymaktır. Hegel’in Sofistlere ilişkin çözümlemesi tek-yanlı ilkesel muhafazakârlığın motivasyonlarına, tutarsızlığına ve eylem ile olan uygunsuz ilişkisine dair derin bir perspektif sunar. Kant ahlâkı üzerinde yoğunlaşan öznellik eleştirisi ise her zaman bir çeşitlilik olarak tezahür eden yaşamı tek bir boyuta indirgemenin tehlikelerini aydınlatmanın yanı sıra, tek-yanlılığın izlerini günümüze dek sürmemize imkân tanır. Gelgelim Hegel’in bu eleştirileri tek-yanlılığın doğasını mükemmelen ortaya koymasına rağmen Kantçı düşüncenin zengin dokusunu tam olarak yansıtmıyor gibi görünmektedir. Dolayısıyla Kant ahlâkının tek-yanlılık ve eylemle olan ilişkisine değinmek çalışmanın amaçları dâhilindedir. Böylece, tüm bunların ışığında, eylemin içsel yapısının kendisinden türeyen bir pratik felsefenin düşünceden talep ettikleri belirgin kılınacaktır.
Anahtar Kelimeler: İlkesel Muhafazakârlık, Etik, Ahlâk, Hegel, Kant
Özet
Bu makale, Avrupa’nın kendi orta sınıfları ile Avrupa dışı burjuvanın ortaya çıkış ve birbirleriyle etkileşim süreçlerinin küresel tarihini incelemektedir. Makalede, Batı dışı dünyada orta sınıfların ortaya çıkışının emperyal bağlamı, dünyanın farklı bölgelerinde ortaya çıkmış orta sınıfların ortak özellikleri ve farkları ve bu orta sınıfların küreselleşme süreçlerinin bir sonucu olarak değerlendirilebileceğine yönelik üç aşamalı bir inceleme sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Burjuva, 19. Yüzyıl, Orta Sınıflar, Kolonizasyon, Weltbürger.
Özet
Bu makale Charles Barbour’un Derrida’s Secret: Perjury, Testimony, Oath adlı kitabının bir incelemesidir. Barbour, bu kitabında eleştirel bir bakış açısıyla Jacques Derrida’nın eserlerini sır kavramını odağına alarak inceliyor. Barbour, sırrın sadece Derrida’nın düşüncesini anlamak için önemli olmadığını, aynı zamanda sosyal ilişkimizi de yapılandıran bir kavram olduğunu iddia ediyor. Bu anlamda Charles Barbour’un kitabı, Derrida’nın düşüncesine ve sosyalliğimize farklı bir açıdan bakma fırsatı veriyor.
Anahtar Kelimeler: Sır, J. Derrida, İnanç, Yalan yere yemin, Tanıklık, Yemin
Özet
This study elaborates on the materiality of prayer beads and their recent electronic versions – called tespih and zikirmatik in Turkish. Through an ethnography of worshipping practices and prayer rituals that focus on counting prayers with these tools, it elaborates on the orchestration and appropriation of a repertoire of products for the accomplishment of practices in general. It details the ways in which objects are foreseen, adapted, and modified by subjects to conduct their prayer practices deservedly. The study also shows that objects enable religious practice to diffuse into other everyday life practices. In this way, on the one hand prayer practices and mundane everyday practices get entangled and are reproduced, on the other hand, this contributes to a more fulfilled sense of worship.
Keywords: Prayer practices, prayer beads, tespih, zikirmatik, counting prayers