Gözde KIRAL UÇAR, Meriç KÜKRER, Özgür UÇAR
ÖZET
Bu sunuşta, göç kavramının önemi ve onun çok boyutlu yapısı kısaca analiz edilmiştir. Ayrıca, göçün kavramsal, yerel, uluslararası, küresel, psikolojik, politik, hukuki ve eleştirel gibi farklı boyutları arasındaki ilişki tartışılmıştır. ViraVerita E-Dergi: Disiplinlerarası Karşılaşmalar’ın 8. Sayısının ortak editörleri olarak Kıral Uçar, Kükrer ve Uçar, bu sayıda yayımlanan makaleleri ve onların göç çalışmaları alanına yaptıkları değerli katkıları takdim ediyorlar.
Anahtar Sözcükler: Göç; Sosyal Bilimler; Disiplinlerarası; Çok boyutluluk
ABSTRACT
In this preface, the importance of the concept of migration and its multi-dimensional structure are shortly analysed. Also, the relations between different dimensions of migration such as conceptional, local, international, global, psychological, political, juridical, and critical, are discussed. Kıral Uçar, Kükrer, and Uçar, as the co-editors of ViraVerita E-Journal: Interdisciplinary Encounters- Volume 8, introduce the articles published in this volume and and their worthwhile contribution to the field of migration studies.
Keywords: Migration; Social Sciences; Interdisciplinary; Multi-Dimensional
Berfin KART
Özet
Bugün yaşanan bölgesel çatışma ve iç savaşlar, ‘mülteci sorunu’nun ya da ‘mülteci krizi’nin en önemli sebeplerinden biri olarak görünmektedir. Ama sadece çatışma ve iç savaşlar dışında, kimi sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, dinsel, etnik vb. sorunlar da büyük göç dalgalarına yol açabilmektedir. Terör eylemleri, savaş ve iç savaşlar, yoksulluk, iklim değişikliği gibi nedenlerle gelişmiş olan ülkelere yaşanan göçler, mültecilerin yaşam koşullarına ilişkin pek çok sorunla birlikte etik sorunlarla da karşılaşmalarına ve buna bağlı olarak ağır insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, küresel bir sorun olarak çığ gibi büyüyen ‘mülteci sorunu’, bugün göz ardı edilemeyecek bir kriz olarak karşımızda durmaktadır. Hayatta kalmak ya da daha iyi koşullarda yaşamak için evini yurdunu terk edip kendilerine yeni bir yurt arayanların, yurtsuzluk, yoksulluk, ayrımcılık, kültürel farklılık gibi nedenlerle, misafir oldukları ülkelerde yaşadıkları etik sorunlar ve uğradıkları ihlaller bugün görünür biçimde artmıştır. Bu yazı, mülteci olmanın yol açtığı kırılganlık yanında çocuk/yaşlı/engelli/kadın olmanın getirdiği çoklu kırılganlıkla karşı karşıya kalan mültecilerin sorunlarına dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Hem hukuki bir statü olan vatandaşlıklarını yitiren, hem de doğup büyüdükleri toprakları terk etmek zorunda kalan bu grupların insanca bir yaşam sürebilmeleri için neler yapılabileceği, ‘mülteci olup insan kalmak mümkün müdür?’ sorusu etrafında tartışmaya açılacak; mülteci sorununun yalnız hukuki ve siyasal bir sorun değil, aynı zamanda etik ve felsefi bir sorun olduğuna dikkat çekilecektir.
Anahtar Sözcükler: Mültecilik; Kırılganlık; Çoklu Kırılganlık; Etik; İnsan Onuru; İnsan Hakları.
Abstract
Ongoing territorial conflicts and civil wars besides poverty are the main reasons of ‘refugee crisis’. We are facing today a steadily increasing human flow in the world. Not only territorial battles or civil wars; but also social, political, economic, cultural conditions of some countries and the fear of persecution or oppression on the minorities force people to leave their country. People who are leaving their countries are seeking asylum in the safe countries because of life threating conditions of their home countries. The global refugee problem turns to be a ‘refugee crisis’. The problems of refugees in a host country are not same with problems of rights of citizens of host country; and to protect the dignity and vulnerability of refugees is more difficult than others. Refugees who lost their citizenship rights and left their homeland face with severe ethical problems and human rights violations. Refugees are regarded among the vulnerable groups as children, disables, elders, because of their living and political conditions and their being deprived of basic rights. The aim of this paper is to draw attention to the multiple vulnerability of refugees such as child, woman, elder and disable. In this paper, I will try to demonstrate that the refugee problem is not only a juridical or political problem, but also an ethical and philosophical problem.
Keywords: Refugeehood; Vulnerability; Multiple Vulnerability; Ethics, Human Dignity; Human Rights.
Pınar TÜRKMEN BİRLİK
Özet
Dil ve göç insanlık tarihinin onlarla başladığı ve seyir aldığı iki olgudur. Tarih boyunca her iki kavramın da tanımlamalarında birtakım değişiklikler geçirdiğini görmek mümkündür. Ancak bu iki olgu söz konusu olduğunda değişmeyen tek şey, onların insanlık tarihinin seyrinde başrolü oynamayı sürdürüyor olmalarıdır. Ortak bir tarihe dayanma durumu nedeniyle, metnimizde göç olgusuna dil felsefesi temelinde bakmaya çalışarak, dil anlayışlarının göç olgusuna yönelik tutumları nasıl ve ne şekilde etkilemekte olduklarını ortaya koymaya çalışacağız. Bu bağlamda dile yaklaşımlarında tamamen farklı kavramlardan yola çıkan Humboldt ve Rorty örnekleri üzerinde duracağız. Bir başka ifade ile dili bir ulusun tini ile özdeşleştiren Humboldtçu ve dili olumsal ve uzlaşımsal bir alan olarak tasarlayan Rortyci dil anlayışlarının göç olgusuna dair nasıl bir tutum ortaya koyabileceklerini görmeye çalışacağız. Böylece hem dil ve göç kavramları arasındaki ilişkiyi daha görünür kılabileceğiz hem de göç olgusuna dair dil anlayışı üzerinden yeni bir bakış açısı geliştirebileceğiz.
Anahtar Sözcükler: Dil; Göç; Tin; Olumsallık; Uzlaşım.
Abstract
Language and migration are the two facts with which history of humanity started and has proceeded. It is possible to observe that both concepts have undergone some changes in their definitions. However, when these two concepts are in question, the only thing that does not change is that they continue to play a key role in the course of human history. Because of that the fact of sharing a common history, we will try to examine the notion of migration on the basis of language philosophy and to reveal how language understandings affect the attitudes pertaining to the notion of migration. In this context, we will focus on Humboldt and Rorty, who start from entirely different concepts in their approaches to language. In this context, we will focus on Humboldt and Rorty, who start from entirely different concepts in their approaches to language. Humboldt identifies language with the spirit of a nation, while Rorty considers language as a contingent and conventional space. Our analysis on the approaches of the above figures will enable us to explore how their understandings of language can function in respect to the notion of migration. In so doing, we will be able to achieve two things: we will make the relationship between concepts of language and migration more visible and we will develop a new perspective to the notion of migration pertaining to language understanding.
Keywords: Language; Migration; Spirit; Contingency; Convention.
Erdem AYÇİÇEK & Ömer Çağrı TECER
Özet
Bu çalışma uluslararası mülteci rejimi içerisinde Türkiye’nin değişen konumunu, kurumsal sorumluluk ve rol dağılımı çerçevesinde inceleyecektir. Jeopolitik bir inceleme üzerinden değerlendirildiğinde, Güney’den Kuzey’e ve Doğu’dan Batı’ya merkezlenen göç akınının tam ortasında yer alan Türkiye, uluslararası göç dalgaları açısından transit ülke konumunda yer almakta idi. Ancak Suriye’deki politik istikrarsızlığın iç savaşa tırmanması ile birlikte Türkiye, sınırın hemen öte yakasında patlak veren krizden doğrudan etkilenmiştir. Bu durum, Türkiye’nin kısa denebilecek bir süre zarfında toplu göçe maruz kalmasıyla sonuçlanmıştır. Suriyeli mülteci krizi ile birlikte Türkiye’nin yaşadığı niteliksel dönüşüm sorgulanacak; bu dönüşümün sancılarını yansıtan eklektik politikalar incelenecek, kurumsal odak noktasında değişiklikler incelendikten sonra karar alma mekanizmalarındaki rol dağılımına dikkat çekilecektir.
Anahtar Sözcükler: Türkiye; Göç; Misafir; Geçici Koruma Statüsü; Koruma-Himaye.
Abstract
In this study, Turkey’s changing position in terms of the international refugee regime will be examined in the framework of corporate responsibility and role distribution. Based on the on geopolitical analysis, Turkey, which is located at the center where migration flows intensively emerged from North to South and from East to West, is seen a typical example of the transit country category in terms of international migration flows. However, Turkey is one of the countries which have been unprecedentedly affected by the escalation of civil war and political instability in Syria which occured just across the border. As a result of those devolepments, In this case, Turkey has been exposed to the refugee flows. In this frame, qualitative transformation that Turkey goes through will be questioned, painful path of the transformation will be examined and the role distribution between the policy-makers will be paid attention after the existing and possible changes in the institutional focus of the actors will be studied.
Keywords:. Turkey; Migration; Guest; Temporary Protection Status; Protection.
Meral GEZİCİ YALÇIN & Serhat YALÇIN
Özet
Bu yazıda, göçün etkileri bir kent ölçeğinde ele alınmıştır. Bunun için göçle imtihanı tarihsel olduğu kadar güncel de olan Mardin seçilmiştir. Mardin’in Suriye’deki kentleri çağrıştırması, şive farklılıklarına rağmen sığınmacıların anadilinin kentte konuşulan temel diller arasında olması, Suriyeli sığınmacıların kendilerini burada evlerinde hissetmelerine hizmet edebilecek özelliklerdir. Kendini evinde hissetmek, bir sığınmacının da tıpkı bir yerli gibi yaşadığı kenti kendinin kılmasıyla (ortaklaşmasıyla) mümkün olabilir. Kenti kendinin kılma, kent merkezini ve mekânlarını kullanma sıklığı açısından ele alındığında, sığınmacıların yerlilere kıyasla mahallelerde daha fazla zaman geçirdiği görülür. Bunun yanında, sığınmacılar arasında geleneksel cinsiyetler arası işbölümünün göçten sonra daha da güçlendiği gözlenir. Sığınmacı kadınlar çoğunlukla ev içi alanla sınırlı bir yaşama sahipken, sığınmacı erkekler kısa süreli işlerde ve güvencesiz koşullarda çalışır. Sığınmacılar, “hayatta kalma stratejisiyle” hane halkı giderlerini en aza indirmeye, gelirlerini ise artırmaya çalışır. Sığınmacılar, yerlilerle aynı etnik grubun mensubu olsalar bile, kültürel olarak farklı algılanırlar. Bunun bir nedeninin sınır olduğu iddia edilebilir. Etnik grupları hatta aileleri bölen sınırla birlikte, ulus-devletlerin birbirinden farklı vatandaş profillerini yaratmada “başarılı” olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, karşıdan gelenler Kürt sığınmacılar bile olsa Mardin’de yaşayan Kürtler tarafından Suriye vatandaşı olarak görülürler. Sığınmacıları geri gören ve onlarla karşılaştırma yaptığında kendilerine Türk diyen yerli Kürtlerin söylemleri bu anlamda çarpıcıdır. Sığınmacılarla ilgili rekabet ve tehdit algısında, toplumsal cinsiyetin ve sınıfsal bağlamın önemli bir role sahip olduğu da gözlenir: Sığınmacı kadınlar, yerli kadınların “erkeklerini ellerinden aldığı” için, sığınmacı erkekler ise “düşük ücretlere çalıştığı” için yerli işçiler ve aileleri tarafından istenmez. Buna karşın, işverenler genellikle sığınmacıların varlığından memnundur. Kısaca, göç yerlileri hangi konuda etkiliyorsa, rekabet ve tehdit algısı ona göre içerik kazanır. Sığınmacıların belirli mahallelere “itilmesi” yoluyla kent hakkını kullanmalarının sınırlandırılmasının, yerlilerin algıladığı tehdidin şiddetini belirli ölçüde hafiflettiği ileri sürülebilir.
Anahtar Sözcükler: Göç; Kendini Evinde Hissetmek; Kent; Sınıf; Toplumsal Cinsiyet; Suriyeli Sığınmacılar.
Abstract
In this paper, the impact of migration has been examined on a city scale. For this purpose, we have chosen Mardin, a city challenged by migration flows in the past and the present, as a case example. The similarity of Mardin to Syrian cities and the native languages of refugees, also spoken by locals, constitute features for refugees’ feeling at home. Feeling at home can only be possible when refugees appropriate the city as do locals. When appropriating the city is examined by looking at the frequency of using the city center and its places, it can be seen that refugees spend more time in their neighborhoods than locals. Moreover, the traditional gender-based division of labor among refugees are pursued more strongly after migration. Female refugees’ lives are limited to domestic sphere whereas male refugees work in short-term jobs under precarious conditions. Refugees minimize household expenses while they maximize the household income by adopting a “survival strategy”. Refugees are perceived culturally different by locals even if they belong to the same ethnic group. The border can be argued to be one of the reasons for this. It can be claimed that nation-states have been able to create different citizen profiles by establishing a border, which divides ethnicities and even families. It is, for instance, striking to witness the discourse of local Kurds referring to themselves as Turks when they make comparisons between themselves and refugees whom they see as backward people. It is also observed that gender and class play important roles at the perception of competition and threat felt from refugees. Female refugees are not welcomed, because they are accused of taking the local men away, and male refugees are not wanted, because they are accused of taking the jobs away by working for lower wages. Employers, on the other hand, are generally satisfied with the presence of refugees. As a result, the content and severity of the perceived competition and threat changes depending on what matters to the locals. It can be argued that restricting refugees’ right to the city by “pushing” them to the certain neighborhoods mitigates the locals’ perceived threat from refugees to a certain degree.
Keywords: Migration; Feeling At Home; City; Class; Gender; Syrian Refugees.
Işıl Zeynep TURKAN IPEK
Abstract
The migration flow of high-skilled migrants and brain drain have been important subjects of research and drawing the attention of many researchers. Especially, in Turkey, by the change of the social structure and political system, we started to face more and more the migratory movement of high-skilled people from Turkey to live abroad. The main objective of this article is not to mention the main reasons or motivations of this immigration, which is the very subject of other published articles; however the main objective is to show the relation of high-skilled Turkish migrants with communication tools and examine their political participation patterns in home and host country. The data was collected by an online survey realized between 320 high-skilled Turkish migrants living abroad and having at least a university degree. The population of the research has not the aim to represent all Turks living abroad; instead it indicates the sharp reality of the continuing migration flow of Turkish high-skilled migrants. This study aims to show the relation between political participation and communication by the case study of a very specific population, Turkish high-skilled migrants, in order to understand the basic social and political tendencies of this population.
Keywords: High-Skilled Migrant, Brain Drain, Political Participation, Communication, Political Sociology.
Özet
Yüksek nitelikli göçmenlerin hareketliliği ve beyin göçü önemli bir araştırma konuları olmakla beraber, aynı zamanda çoğu araştırmacının da dikkatini çekmektedir. Özellikle Türkiye’nin toplumsal yapısı ve siyasal sistemindeki değişimle beraber, daha sıklıkla, yüksek nitelikli kişilerin Türkiye’den yurt dışına doğru göç hareketliliği ile karşı karşıya kalmaktayız. Bu makalenin esas amacı, birçok yayınlanmış makalenin konusu olmuş olan, beyin göçünün veya yüksek nitelikli göçmenlerin temel göç nedenleri veya motivasyonları değildir. Buna karşın, bu çalışma, yüksek nitelikli göçmenlerin iletişim araçlarıyla olan ilişkilerini göstermek ve bu kişilerin ev sahibi ülke ve/veya misafir olunan ülkedeki siyasal katılım örüntülerini incelemektir. Bu çalışmanın verileri, gelişmiş ülkelerde yaşayan ve en az üniversite derecesine sahip yüksek nitelikli 320 Türk arasında çevrimiçi gerçekleştirilmiş anket sonuçlarından oluşmaktadır. Bu örneklemin yurtdışında yaşayan tüm Türkleri temsil etme iddiası bulunmamakla birlikte, amaç, hem basın yoluyla hem de güncel göç araştırmalarıyla da ortaya çıkan, yüksek nitelikli Türklerin gelişmekte olan ülkelere doğru sürekli devam eden göç hareketliliği gerçeğinin altını çizmektir. Bu sebeple, bu çalışma siyasal katılım ve iletişim arasındaki ilişkiyi, mikro bir örneklem olan yüksek nitelikli Türk göçmenleri üzerinden, bu grubun toplumsal ve siyasi eğilimlerini anlamaya da çalışarak, göstermeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Sözcükler: Yüksek Nitelikli Göçmen; Beyin Göçü; Siyasal Katılım; İletişim; Siyaset Sosyolojisi.
Sabiha Nur MEÇ
Özet
Bu çalışmada Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (Alternative für Deutschland) 2015’teki parti imajı ve kadro değişiminden sonra göçmen karşıtlığı temelinde politika yaparak hem eyalet parlamentolarında hem de ulusal parlamentoda elde ettiği başarılar üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda çalışmanın hipotezi, Suriye İç Savaşı sonucunda Almanya’ya ulaşmayı hedefleyen mülteci göçünün artan oranının AfD’nin parti manifestosu, lider söylemleri ve seçim afişleri aracılığıyla bir güvenlikleştirme unsuru olarak kullanıldığı, böylece toplumsal alanda İslamofobi ve göçmen karşıtlığını kışkırttığı üzerinedir. Almanya’nın kriz içerisinde Avrupa’daki en fazla mülteci alan ülke olması toplumsal alanda göçe yönelik reflekslerin de burada en net şekilde gözlenmesine imkân sağlamıştır. Diğer yandan 2015 sonrası mülteci krizinin yoğunlaştığı sürece paralel olarak AfD’de büyük bir misyon değişikliği yaşandığı gözlemlenmiştir. Partinin neoliberal, Avrupa şüpheci, Euro karşıtı kimliği parti içindeki milliyetçi-muhafazakâr kesimin liderliği ele geçirmesiyle birlikte yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Bu dönüşümden sonra göçün bir propaganda aracı olarak kullanılmasıyla birlikte AfD, eyalet parlamentolarında %25’e varan oranlara ulaşmış ve Almanya’da son durumda bütün eyalet parlamentolarında temsil edilir hale gelmiştir. Son olarak da, 2017 yılındaki genel seçimlerde Nazi döneminden bu yana Almanya’da Federal Parlamento’ya giren ilk aşırı sağ parti olması özelliğiyle hem Almanya siyasetinde hem de aşırı sağ literatüründe özgün bir konum kazanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada 2013 yılında kurulan AfD’nin 2015 yılı itibariyle göçü bir propaganda aracı olarak kullanması; 2015-2017 yılları arasındaki parti programı, seçim afişleri ve liderlerinin söylemlerindeki göçmenlere ve Müslüman mültecilere yönelik güvenlikleştirici argümanlar çerçevesinde incelenecek ve bunun partinin toplumsal ve siyasal alandaki iktidarına yansımaları araştırılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Göçün Güvenlikleştirilmesi; Almanya; Sağ Partiler; AfD; Suriyeli Mülteci Krizi.
Abstract
Hosting the largest number of refugees in Europe, Germany has witnessed the strongest reactions against immigration. This study examines how the AfD, with the change of its party manifesto and leadership, has manipulated the Syrian Refugee Crisis by using refugees as a political instrument post 2015. By constructing refugees as a security threat and provoking negative feelings in people against Muslims and refugees, the AfD has gained success both in Federal and State Parliaments, becoming the first radical right wing party to enter Federal Parliament after World War II. The main argument of this study is to show that the rise of Syrian refugee migration in Germany is used as a securitization instrument through AfD’s party manifesto, leaders’ discourse and election posters. As a result, the AfD achieved the spread of anti-immigration and Islamophobic sentiments in society. Furthermore, considering that migration as a result of Syrian civil war has intensified, AfD has redirected its party’s mission. Party identity and focus turned from Neoliberalism to anti-immigration and nationalism with the leadership change in AfD in 2015. After this process, by using refugees as an instrument of propaganda, AfD has reached 25% in state parliament elections. In this study, AfD’s securitization factors on immigration issues and the effects on the party’s success in both the social and political realm between 2015 and 2017 will be analysed.
Keywords: Securitization of Migration; Germany; Far Right Parties; AfD; Syrian Refugee Crisis.
Sabiha Nur MEÇ
Özet
Bu çalışmada Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (Alternative für Deutschland) 2015’teki parti imajı ve kadro değişiminden sonra göçmen karşıtlığı temelinde politika yaparak hem eyalet parlamentolarında hem de ulusal parlamentoda elde ettiği başarılar üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda çalışmanın hipotezi, Suriye İç Savaşı sonucunda Almanya’ya ulaşmayı hedefleyen mülteci göçünün artan oranının AfD’nin parti manifestosu, lider söylemleri ve seçim afişleri aracılığıyla bir güvenlikleştirme unsuru olarak kullanıldığı, böylece toplumsal alanda İslamofobi ve göçmen karşıtlığını kışkırttığı üzerinedir. Almanya’nın kriz içerisinde Avrupa’daki en fazla mülteci alan ülke olması toplumsal alanda göçe yönelik reflekslerin de burada en net şekilde gözlenmesine imkân sağlamıştır. Diğer yandan 2015 sonrası mülteci krizinin yoğunlaştığı sürece paralel olarak AfD’de büyük bir misyon değişikliği yaşandığı gözlemlenmiştir. Partinin neoliberal, Avrupa şüpheci, Euro karşıtı kimliği parti içindeki milliyetçi-muhafazakâr kesimin liderliği ele geçirmesiyle birlikte yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Bu dönüşümden sonra göçün bir propaganda aracı olarak kullanılmasıyla birlikte AfD, eyalet parlamentolarında %25’e varan oranlara ulaşmış ve Almanya’da son durumda bütün eyalet parlamentolarında temsil edilir hale gelmiştir. Son olarak da, 2017 yılındaki genel seçimlerde Nazi döneminden bu yana Almanya’da Federal Parlamento’ya giren ilk aşırı sağ parti olması özelliğiyle hem Almanya siyasetinde hem de aşırı sağ literatüründe özgün bir konum kazanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada 2013 yılında kurulan AfD’nin 2015 yılı itibariyle göçü bir propaganda aracı olarak kullanması; 2015-2017 yılları arasındaki parti programı, seçim afişleri ve liderlerinin söylemlerindeki göçmenlere ve Müslüman mültecilere yönelik güvenlikleştirici argümanlar çerçevesinde incelenecek ve bunun partinin toplumsal ve siyasal alandaki iktidarına yansımaları araştırılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Göçün Güvenlikleştirilmesi; Almanya; Sağ Partiler; AfD; Suriyeli Mülteci Krizi.
Abstract
Hosting the largest number of refugees in Europe, Germany has witnessed the strongest reactions against immigration. This study examines how the AfD, with the change of its party manifesto and leadership, has manipulated the Syrian Refugee Crisis by using refugees as a political instrument post 2015. By constructing refugees as a security threat and provoking negative feelings in people against Muslims and refugees, the AfD has gained success both in Federal and State Parliaments, becoming the first radical right wing party to enter Federal Parliament after World War II. The main argument of this study is to show that the rise of Syrian refugee migration in Germany is used as a securitization instrument through AfD’s party manifesto, leaders’ discourse and election posters. As a result, the AfD achieved the spread of anti-immigration and Islamophobic sentiments in society. Furthermore, considering that migration as a result of Syrian civil war has intensified, AfD has redirected its party’s mission. Party identity and focus turned from Neoliberalism to anti-immigration and nationalism with the leadership change in AfD in 2015. After this process, by using refugees as an instrument of propaganda, AfD has reached 25% in state parliament elections. In this study, AfD’s securitization factors on immigration issues and the effects on the party’s success in both the social and political realm between 2015 and 2017 will be analysed.
Keywords: Securitization of Migration; Germany; Far Right Parties; AfD; Syrian Refugee Crisis.
Sabiha Nur MEÇ
Özet
Bu çalışmada Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (Alternative für Deutschland) 2015’teki parti imajı ve kadro değişiminden sonra göçmen karşıtlığı temelinde politika yaparak hem eyalet parlamentolarında hem de ulusal parlamentoda elde ettiği başarılar üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda çalışmanın hipotezi, Suriye İç Savaşı sonucunda Almanya’ya ulaşmayı hedefleyen mülteci göçünün artan oranının AfD’nin parti manifestosu, lider söylemleri ve seçim afişleri aracılığıyla bir güvenlikleştirme unsuru olarak kullanıldığı, böylece toplumsal alanda İslamofobi ve göçmen karşıtlığını kışkırttığı üzerinedir. Almanya’nın kriz içerisinde Avrupa’daki en fazla mülteci alan ülke olması toplumsal alanda göçe yönelik reflekslerin de burada en net şekilde gözlenmesine imkân sağlamıştır. Diğer yandan 2015 sonrası mülteci krizinin yoğunlaştığı sürece paralel olarak AfD’de büyük bir misyon değişikliği yaşandığı gözlemlenmiştir. Partinin neoliberal, Avrupa şüpheci, Euro karşıtı kimliği parti içindeki milliyetçi-muhafazakâr kesimin liderliği ele geçirmesiyle birlikte yabancı düşmanlığı ve göçmen karşıtlığı üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Bu dönüşümden sonra göçün bir propaganda aracı olarak kullanılmasıyla birlikte AfD, eyalet parlamentolarında %25’e varan oranlara ulaşmış ve Almanya’da son durumda bütün eyalet parlamentolarında temsil edilir hale gelmiştir. Son olarak da, 2017 yılındaki genel seçimlerde Nazi döneminden bu yana Almanya’da Federal Parlamento’ya giren ilk aşırı sağ parti olması özelliğiyle hem Almanya siyasetinde hem de aşırı sağ literatüründe özgün bir konum kazanmıştır. Dolayısıyla bu çalışmada 2013 yılında kurulan AfD’nin 2015 yılı itibariyle göçü bir propaganda aracı olarak kullanması; 2015-2017 yılları arasındaki parti programı, seçim afişleri ve liderlerinin söylemlerindeki göçmenlere ve Müslüman mültecilere yönelik güvenlikleştirici argümanlar çerçevesinde incelenecek ve bunun partinin toplumsal ve siyasal alandaki iktidarına yansımaları araştırılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Göçün Güvenlikleştirilmesi; Almanya; Sağ Partiler; AfD; Suriyeli Mülteci Krizi.
Abstract
Hosting the largest number of refugees in Europe, Germany has witnessed the strongest reactions against immigration. This study examines how the AfD, with the change of its party manifesto and leadership, has manipulated the Syrian Refugee Crisis by using refugees as a political instrument post 2015. By constructing refugees as a security threat and provoking negative feelings in people against Muslims and refugees, the AfD has gained success both in Federal and State Parliaments, becoming the first radical right wing party to enter Federal Parliament after World War II. The main argument of this study is to show that the rise of Syrian refugee migration in Germany is used as a securitization instrument through AfD’s party manifesto, leaders’ discourse and election posters. As a result, the AfD achieved the spread of anti-immigration and Islamophobic sentiments in society. Furthermore, considering that migration as a result of Syrian civil war has intensified, AfD has redirected its party’s mission. Party identity and focus turned from Neoliberalism to anti-immigration and nationalism with the leadership change in AfD in 2015. After this process, by using refugees as an instrument of propaganda, AfD has reached 25% in state parliament elections. In this study, AfD’s securitization factors on immigration issues and the effects on the party’s success in both the social and political realm between 2015 and 2017 will be analysed.
Keywords: Securitization of Migration; Germany; Far Right Parties; AfD; Syrian Refugee Crisis.