Gotik Kapitalizm: Marx, Canavarlar ve Buffy

Bugünlerde sıklıkla bir çeşit distopyan kurmacada yaşıyormuşuz gibi hissediyorum; yoksullar ile zenginler arasındaki uçurum hükümetlerin danışıklı dövüşü sebebiyle her geçen gün derinleşiyor, İngiltere’de yaşayan yarım milyon insan bugün aşevlerine bağımlı hale getirilmiş durumda. Neoliberal siyasetçiler yabancı düşmanı söylemleri kullanmayı sürdürürken ırkçı örgütlerin sokaklarımızdaki gösterileri de devam ediyor. Yaşadığımız ekonomik ve sosyal düzen korkutucu – daha doğrusu gotik. Bu yazı, içinde yaşadığımız ekonomik düzeni canavar metaforunu kullanarak ve Marx ile günümüzde oldukça popüler olan Buffy the Vampire Slayer’dan (Vampir Avcısı Buffy) örneklerle (1997-2003) açıklayacak.

Franco Moretti’nin de dediği gibi “canavarlar metafordur”: Belli bir zaman ve mekânın korkularının cisimleşmiş halleridir. Jessie Givner, yaratığı korkunç gösteren şeyin esasında kendisini bir metafor olarak gösterme yeteneği olduğunu söylüyor. Judith Halberstam da benzer bir şekilde, canavarlığın ayırt edici özelliğinin onun aşırı yorumundan kaynaklandığını ifade ediyor. Canavarlar toplumsal cinsiyeti, ırkı, milliyeti, sınıfı ve cinselliği tek bir bedende bir araya getirebilen “anlam makineleridir”: “Canavar ne kadar çok korku kaynağını tek bir bedende bir araya getirebilirse o kadar korkunçlaşır”. Kendisini metafor olarak gösterme yeteneği, onun canavarlaşma sürecinin bir parçası olarak görülebilir.

Kapitalizm, büyüleyici görülen piyasa hareketleri ile bu metafor tanımına oldukça uyuyor. Bilindiği üzere Karl Marx, kapitalizmin gotik karakterini birçok eserinde canavar gibi metaforlarla dile getirdi: kurt adamlar ve daha birçok başka yaratık. Kapitalistleri ve kapitalizmin işleyişini açıklamak için özellikle ve defalarca vampir metaforunu kullandı. Yapıtlarında, vampir metaforundan yola çıkarak daha pek çok başka benzetmelerde daha bulundu. Kan ve kan emicilik buna örnek olarak verilebilir. Marx, Grundrisse’de (1857), “Sermaye değerin sürekliliğini (bir raddeye kadar) geçici metalar edinerek ve onların cismini alarak sağlar; fakat aynı zamanda onları değiştirmeye durmaksızın devam eder. Paranın sürekliliğini metalaşması izler; … Fakat sermaye bu yeteneğini işgücünün ruhunu tıpkı bir vampir gibi emerek elde etmiştir” der. Halberstam’ın da belirttiği üzere, Marx burada içinde yaşadığımız ekonomik düzeni tarif ediyor. Buradaki gotik kapitalizmin ta kendisidir; cisimleri metaya, metayı değere, değeri ise kapitalizme dönüştürme yeteneği gotiktir.

David McNally’nin Piyasanın Canavarları: Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm (2010) kitabında da belirttiği üzere “küresel kapitalizmin işleyişinde canavarca bir taraf olduğu düşüncesi siyaset, gazetecilik ve popüler kültürün günümüzdeki durumundan ayrı düşünülemez”. Canavarlar metaforu, 1997-2003 arasında yayınlanan televizyon dizisi Buffy the Vampire Slayer’da tam anlamıyla ifadesini buluyor. Vampirlerin, kurt adamların, birçok farklı iblisin ve insan ürünü hortlakların da dâhil olduğu canavar bolluğuna sahip bu dizi, canavarların sosyal ve siyasal durumunu incelemek ve McNally’nin deyimiyle “kapitalist dünya sisteminin gündelik yaşam pratiklerinde açığa çıkan canavarca yönlerini” analiz etmek için pek çok olanak sunuyor.

Dizinin yaratıcısı Joss Whedon, siyasi görüşlerini gizlemiyor – onu en son ABD seçimleri öncesi Romney karşıtı satirik bir zombi videosunda (Zomney) gördük. Whedon, Romney’in kısa sürede ülkeyi bir zombi diyarı haline getireceğini söylüyor: “Romney, sağlıkta, eğitimde, sosyal hizmetler ve üreme haklarındaki kesintileri destekliyor. Bu kesintilerin yoksulluğu, işsizliği, nüfus fazlalığını, hastalıkları, ayaklanmaları arttıracağı kesin. Tüm bunlar kâbus gibi bir zombi ülkesi inşa etmek için yeterli. Fakat Romney, haddini aşan şirket imtiyazlarını korumak adına ekonomiyi geri döndürülemez biçimde borç batağına ve keşmekeşe sürüklemeye kararlı. Para zombiler için sadece bir kâğıttan ibarettir.” Whedon’un kapitalizmi zombi ekonomisine benzetmesi yeni bir metafor değil. John Quiggin de Zombi Ekonomiler: Ölü fikirler nasıl hâlâ etrafımızda dolaşıyor?  (2010) kitabında piyasa liberalizminin yenilgisine rağmen siyasetçilerin ve iktisatçıların hâlâ ısrarla piyasa mantığını savunduğunu aktararak bu benzetmeyi yapmıştı. Finansal krizden sonra bile piyasa ideolojisinin ölü fikirleri ülkeyi sarmalamayı sürdürdü. Quiggin, bu fikirlerin kesinlikle ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor.

Tekrar Whedon, Buffy ve dizideki gotik kapitalizm tanımına dönelim. Dizinin, “Anne” başlıklı, üçüncü sezonunun ilk bölümünde canavar kapitalizmin bariz biçimde ele alındığını görüyoruz. Önceki sezonda vampir sevgilisi Angel’i öldüren Buffy, bilinmedik bir şehirde “Anne” takma adıyla köhne bir lokantada çalışarak gizleniyor.

Dizinin başından itibaren mevcut ekonomik sistemin toplumda yarattığı sorunlara odaklanıldığını görüyoruz. Buffy işten eve yürürken sefaletin ve sokaklarda yaşayan, hiçbir sosyal güvencesi olmayan, birçoğu dilenen, Buffy’e “Ben bir hiçim” diyen evsiz insanların yanından geçiyor. Yoksullaştırılan bu insanlarla o sokaktan sadece bir kişi ilgileniyor: “Baba Ocağı” isimli yerel bir merkezin başkanı herkesin yardımına koşarak gıda ve destek sağlıyor.

Fakat isminin Ken olduğunu söyleyen başkan hiç de göründüğü gibi biri değil. Buffy, sevgilisi kayıp olan Lily adındaki eski bir tanışı ile irtibata geçirildiğinde şehrin yer altında tam bir sömürü düzeneği kurulduğunu fark ediyor. Buffy, kayıp sevgiliyi yerde yatan bir grup insanın arasında buluyor; fakat adamın öldüğünü ve sanki birileri tarafından yaşlandırılarak 60-70 yaşına getirildiğini, canının “adeta iliklerine kadar çıkarıldığını” fark ediyor. Adam vampir saldırısına uğramış gibi görünmüyordu – ki yaşlanması bu şekilde açıklanabilirdi. Başına başka bir şey gelmiş olmalıydı.

Sonuçta yardımsever gibi görünen Ken’in gerçekte bir iblis olduğu ortaya çıkıyor. (“Yardımsever kapitalizme” bu kadarı yeterlidir!) Buffy, onun maskesini çıkardığında iblis olduğu anlaşılıyor.

Yerel merkezin, insanların karın tokluğuna köle gibi çalıştırıldığı bir merdiven altı imalathane olduğu anlaşılıyor. Artık iblis olduğu bilinen Ken, Buffy’e: “Dünyama hoş geldin!” diyor. Bu köle yatağında, istenmeyenler, hedef gösterilenler, güvencesizler barınıyor. Burada zaman daha hızlı akıyor, herkes daha çabuk yaşlanıyor – ki bu da Lily’nin vaktinden önce yaşlanıp ölen sevgilisinin durumunu açıklıyor.

Marx’ın Kapital kitabının (1876) iş gününe dair kısmından bir bölüm kapitalizmin vampir doğasını açıklıyor:

“Sermaye, sadece vampir gibi işçilerin kanını emerek hayatta kalabiliyor. Ne kadar çok işçinin kanını emerse o kadar güçleniyor. İşçilerin çalıştığı zaman, kapitalistlerin satın aldığı iş gücünü tükettiği zaman dilimidir. Eğer işçi sattığı zamanını kendisi için kullanırsa kapitalistlerden çalmış oluyor.”

Burada da kapitalist iblis işçilerin kanını emiyor, iş güçlerini mümkün olan en yüksek kârı elde etmek adına tüketiyor. Fakat yine de sistem “vampirin işçilerin kanına susamışlığını sadece bir nebze dindirebiliyor”. İşçiler güçlerini kendi istekleriyle sattıklarını düşünseler de Marx, iş güçlerini kapitalistlere sattıkları andan itibaren “artık ‘özgür bireyler’ olmadıklarını fark edeceklerini, iş güçlerini satmadan önceki, özgür olduklarını düşündükleri zamanın da iş gücünü satmaya mecbur kalması için geçen zaman olduğunu” fark edeceklerini söylüyor. “Vampir, sömürebileceği tek bir kas, sinir ve damla kan kalmayıncaya kadar onların gitmesine izin vermeyecek”. Buffy’nin deyimiyle: “Yani sen çalışamayacak kadar yaşlanana kadar bizi çalıştırıyorsun, sonra da dışarı tükürüyorsun. Öyle mi?”

İnsanları “yardımsever kapitalist” iblis Ken’in yanına gitmeye zorlayan şey içinde bulundukları çıkmaz durumdur: Dünyada onlarla ilgilenen, özleyecekleri kimseleri yoktur. Bu gotik kapitalist dünyada işçilerin kimliği yoktur – tek amaçları çalışmaktır. Gözcülerden birinin işçiye dediği üzere: “Çalışırsan yaşarsın – mesele bundan ibaret. Şikâyet etme, gülme, çalışmak dışında herhangi bir şey yapma. Daha önce ne düşündüğünün, ne olduğunun hiçbir önemi yok. Şimdi bir hiçsin”. Köle işçiler söylenenleri tekrarlamak zorundalar. İtiraz etmeleri durumunda dayak yiyorlar. “Ben bir hiçim” cümlesini daha önce sokaklardaki yoksullaştırılmış insanlar Buffy’e söylerken de duymuştuk. Şimdi ise içlerinden birinin Lily’nin sevgilisi olduğunu öğreniyoruz. Bu sistemde işçiler değersiz mallardan ibaret.

Elbette Buffy gözcünün zorbalıklarını hoş karşılamıyor: Grev başlatıyor, mahkûm arkadaşlarından oluşan grubunu bir araya getiriyor ve kaçma planları yapmaya başlıyor. Buffy, bir yandan işçilerin kaçmalarını sağlarken öte yandan gözcüleri peş peşe öldürüyor. Kapitalist iblis Ken ise sömürü düzeninin çöküşünü izliyor: “İnsanlar direnmez… İnsanlar direnmez! Süreç böyle işler!” McNally’nin de söylediği üzere bu söz doğru olabilir. Gotik kapitalizmin en canavarca yönü belki de sömürü sisteminin “gündelik yaşamın temeline sirayet edip sömürüsünü normalleşerek, olağanlaşarak” işlemeye devam etmesidir. Bu kurgunun en güzel kısmı Buffy’nin gözcünün birinin silahını, ötekinin çekicini, bir diğerinin ise orağa benzeyen bıçağını alarak onu bozguna uğratmasıdır. Komünizmin bilinen simgeleri olan – sanayi ve tarım işçilerinin birliğini temsil eden – orak ve çekiçle kapitalizmin son iblislerini de alt etmeyi başarıyor ve serbest kalan işçileri şehrin yeryüzüne çıkarıyor.

Buffy the Vampire Slayer (Vampir Avcısı Buffy) dizisinin “Anne” bölümündeki antikapitalist imgelem yeniden yorumlanarak Anarko-sendikalist Buffy: Kapitalizm Isırır’da bir adım ileriye götürülüyor. Buffy’i anarko-sendikalist kahraman, gözcüsü Giles’i ise diğer Buffy karakterlerinden oluşan yoldaşlarıyla birlikte sıkı devrimci olarak gösteren çizgi roman, anlatıyı avcıların Kan Kırmızısı Şirketi’nin zalim kapitalist vampir CEO’larına karşı mücadelesi üzerine kuruyor.

Elbette, Buffy antikapitalist bir vampir avcısı olduğu için Sunnydale’deki gotik kapitalizmi bozguna uğratıyor. Fakat dışarıda hem mecazi hem de gerçek anlamda daha pek çok canavar mevcut. O hâlde haydi (tıpkı Boris Karloff gibi!)[1] bir sendikaya katılarak neoliberal vampirlerle mücadele edelim, zombi ekonomilere karşı örgütlenelim.

*Bu yazı ilk olarak Haziran 2013’te The Gotic Imagination dergisinin ilk sayısında yayınlanmış ve yazarından izin alınarak ViraVerita için çevrilmiştir.


[1] İşin ilginç yanı: En ünlü iki Hollywood canavarımız – bu rolleri canlandıranları – hâlihazırda sendikal çalışma yürütüyorlar. Boris Karloff, Sinema Oyuncuları Derneği’nin kurucu üyesidir. Bela Lugosi’nin ülkeye iltica etme sebeplerinden birisi ise Macaristan’da oyuncular sendikasında yürüttüğü faaliyetlerdir.

Kaynaklar

‘Anne.’ Buffy the Vampire Slayer: Season Three. Writ. Joss Whedon. Dir. Joss Whedon. Mutant Enemy, 1998.

Buffy the Anarcho-Syndicalist: Capitalism Bites. Nihil Press, 2004.

Givner, Jessie. ‘The Revolutionary Turn: Mary Shelley’s Frankenstein’. Gothic Studies 2.3 (Dec 2000): 274-291.

Judith, Halberstam. Skin Shows: Gothic Horror and the Technology of Monsters. Durham; London: Duke University Press, 1995.

Marx, Karl. Capital Volume I. 1867. Trans. Ben Fowkes. London: Penguin, 1990.

—. Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy. 1857. Trans. Martin Nicolaus. London; Penguin, 1973/1993.

McNally, David. Monsters of the Market: Zombies, Vampires and Global Capitalism. Chicago: Haymarket Books, 2012.

Moretti, Franco. Signs Taken for Wonders: On the Sociology of Literary Forms. London: Verso, 1983/2005.

Neocleous, Mark. ‘The Political Economy of the Dead Marx’s Vampires.’ History of Political Thought 24.4 (Winter 2003): 668-684.

Quiggin, John. Zombie Economics: How Dead Ideas Still Walk among Us. Princeton: Princeton University Press, 2010.