Rebecca Solnit’in Açıklayan Adamlarından Mansplaining’e: Bir Kavram Nasıl Doğdu?

Oxford sözlüğü, mansplain fiilini bir erkeğin (bir şeyi) birine (tipik olarak bir kadına) tepeden ve küçümseyici bir tavırla açıklaması olarak tanımlıyor[1]. İsim hali olan mansplaining ise karşıdaki insanın bilgisini küçümseyerek ona bir şeyleri izah etme davranışı olarak tanımlanabilir[2].  Erkek (man) ve açıklamak (explaining) kelimelerinin birleşiminden oluşan terim, genellikle erkeklerin kadınlara muhtelif konularda izahat verme yönündeki eğilimlerini eleştirmek amacıyla kullanıyor. Son dönemde, uzmanlık alanlarının ve sözlerinin çevrelerindeki erkekler tarafından dikkate alınmamasına tepki gösteren dünyanın her yerinden kadınlar, kavramın çok hızlı bir şekilde uluslararası yaygınlık kazanmasını sağladı. Bu süreçte, kadın akademisyenler farklı platformlarda deneyimlerini paylaşarak kritik bir rol oynadı[3]. Günümüzde kadınların, sosyal medyanın ötesinde pek çok farklı mecrada (akademik konferanslarda, tartışma programlarında ve hatta parlamentolarda) karşılarındaki erkeklerin kendilerine yönelik küçümseyici tutumlarını mansplaining olarak tanımlayıp eleştirdiklerine tanık oluyoruz[4].

Pek çok dile aynı anda giren bir kavramın doğuşuna yol açan süreç, 2008 yılında Rebecca Solnit’in kadınları sessizliğe iten sosyal örüntüleri sorguladığı bir makale kaleme almasıyla başladı[5]. Ünlü yazar, bu makalede bir partide tanıştığı orta yaşlı, varlıklı, beyaz bir adamla aralarında geçen konuşmayı kadınların sık sık karşılaştıkları durumlara bir örnek olarak aktarıyordu. Hikâye kısaca şöyleydi: Çok yönlü bir yazar olarak Solnit, o akşam tanıştığı ve neyle ilgili kitaplar yazdığını soran adama ilk başta ne cevap vereceğini bilemiyor. Kısa bir kararsızlığın ardından, o dönem son kitabı olan River of Shadows: Eadweard Muybridge and the Technological Wild West[6] hakkında konuşmaya karar veriyor. Ya da en azından konuşmayı deniyor. Ancak karşı taraf Muybridge kelimesini duyduğu anda sözünü kesiyor ve o yıl bu konuda çıkan çok önemli bir kitabı anlatmaya başlıyor. Solnit, karşısındaki adamın aynı konuda yazılan bir kitaptan haberi olmayacağını varsaymasına şaşırırken, durumun daha da vahim olduğu ortaya çıkıyor. Arkadaşlarından biri ‘‘bu anlattığın zaten onun kitabı’’ diyerek adamı uyarıyor. Adam, diğer kadını da dikkate almıyor. Konuyu izah etmeye kendini kaptırmış olan adamın durumu anlaması için arkadaşının üç veya dört kez aynı cümleyi tekrarlaması gerekiyor. Sonuç olarak, konuşmasında kitaptaki temel bazı kategorileri birbirine karıştıran adamın (yazarının sözünü keserek) hararetle övdüğü kitabı okumamış olduğunu, sadece birkaç ay önce kitap üzerine yazılmış bir değerlendirmeyi okuduğunu anlıyoruz[7].

Bazı adamlar, diyor Solnit, neden bahsettiklerini bilmeseler de bana ve diğer kadınlara devamlı bir şeyleri izah ediyor[8]. Evet, erkekler bazen bunu diğer erkeklere de yapıyorlar. Üstelik, hemen her zaman hem kadınlar hem erkekler karşılarındakilerin sözünü kesip ilgisiz konular açar. Ancak, yazarın dikkatleri çekmek istediği davranış bunlardan farklı özel bir tür açıklama refleksidir. Solnit’e göre partideki adam örneğindeki gibi bir kadına tamamen temelsiz karşı çıkma özgüveni eşitsizliğin etkisiyle kalıplaşmış olan toplumsal cinsiyet rollerimizle bağlantılıdır[9]. Yazarın diğer ‘ukalalık’ biçimlerinden ayırmaya çalıştığı bu tip tavırlar yerleşik toplumsal cinsiyet rollerimizden türeyen ‘kadınların bir şeyi anlamak için bir erkeğin açıklamasına muhtaç olduğu’ gibi varsayımlara dayanır[10].

Solnit’in bu tartışmayı açma sebebi yeni bir kavram icat etmek değildir. Makalesinde, kadınları sessizliğe iten sosyal atmosferi ve davranış kalıplarını sorgular. Dikkat çekmek istediği bir konu, bu muameleye devamlı maruz kalmanın kadınların özgüvenlerinde yarattığı tahribattır. Öyle ki, bu öğrenilmiş kalıp davranışların arkasındaki varsayımlar (örneğin, kadınların bilgi-fikir üretiminin öznesi olamayacağı) kadınları sessizliğe, kendinden şüphe etmeye ve kendi kendini sınırlandırmaya itebilmektedir [11]. Bu bağlamda, yazarın vurgularından biri, küçümseyen tavrın (tıpkı sokak tacizinin yaptığı gibi) kadınlara bulundukları ortama ait olmadıkları mesajı vermesidir. Örneğin, sürekli kendisine bir şeyleri izah eden erkek meslektaşlarının kendi hakkındaki varsayımlarıyla karşılaşan bir kadın akademisyen üniversiteye ait olmadığı mesajını alacaktır.

Ne yazık ki, kadınları sessizliğe iten sosyal atmosferin yol açtığı tek sorun kadınların uzmanlık alanlarında kendilerini kanıtlamasını zorlaştırması değildir. Bir toplumda kadınların dikkate alınmaması – sözlerinin güvenilirliğinin ve inanılırlığının düşük olması – güç dengesizliğinin önemli bir göstergesidir. Solnit, kadınların sözünü değersizleştiren sosyal örüntülerin sonuçlarını ABD’de yaygın olarak görülen kadına yönelik erkek şiddeti olgusu ve bunlarla ilgili yasal süreçlerde gözlemlediğini aktarır[12]. Zira, çoğu zaman işe yaramayacak bir uzaklaştırma emri çıkarmak için bile mahkeme heyetini bir adamın tehdit oluşturduğuna inandırmak; bunun için de sözüne inanılır/güvenilir bulunmak gerekmektedir[13]. Bu kadınların sözlerinin dikkate alınmamasının hayati sonuçlarına dair fikir veren bir ayrıntıdır. Yazar, cinayetin de bir sessizleştirme yöntemi olduğunu vurgulayarak ABD’de günde üç kadının eşleri veya eski eşleri tarafından öldürüldüğüne dikkat çeker[14]. Dahası, diğer şiddet vakalarıyla ilgili yasal süreçlerde, sözlerinin dikkate alınmayacağını önceki deneyimleriyle öğrenmiş kadınlar kendilerini ifade etme azmini ve kararlılığını kolaylıkla yitirebilmektedir. Öte yandan, kadınların sözlerini dikkate almamaya alışmış bir mahkeme heyeti de gerektiği kadar dikkatli olamayacaktır[15].

Solnit, 2008’de yazdığı makalede aşırı hassas, duygusal, kuruntulu, vesveseli, sinirleri bozuk damgası yemek istemeyen pek çok kadın gibi hayatının önemli bir bölümünde kendinden şüphe ederek geri çekildiğini ve fikirlerini ifade etmek yerine sustuğunu ifade eder. Bununla beraber, önemli kitaplar yazmış bir tarihçi olmak artık ona konuşabilecek bir zemin sağlamaktadır. Bu kamusal pozisyona sahip olan az sayıda kadından biri olarak – diğer kadınların da sıkıntılarına tercüman olduğu düşüncesiyle – artık susmamayı tercih ettiğini belirtir[16]. Susmaması (‘‘Men Explain Things to Me’’[17] başlıklı makalesi) olağanüstü bir ilgi çeker. Yazar, o ana kadar yazdığı her şeyden daha çok tepki aldığını söylediği makalesini 2012’de bir ön açıklama ekleyerek günceller[18]. Yeniden yayınlanan makalenin ilk bölümünde, 2008’de böyle bir metni yazmaya nasıl karar verdiğini ve aradan geçen süreçte tamamen genç kadınların yaratıcılığının bir ürünü olarak ortaya çıkan mansplaining kavramıyla ilgili düşüncelerini aktarır[19]. Aktarımına göre, makaleyi yazmaya aktivist ve teorisyen arkadaşı Marina Sitrin’in ısrarıyla karar vermiştir. Bir tartışma sırasında Sitrin, genç kadınların küçümsenmelerinin kendi başarısızlıklarından değil, kökü eskilere giden toplumsal cinsiyet savaşlarından kaynaklandığını bilmeleri gerektiğini vurgular[20]. Solnit de gençlere, kadınların insan gibi muamele görmek için verdikleri – hayat hakkı, özgürlük ve siyasette söz hakkını kapsayan- savaşın sürdüğünü göstermek ister…[21]

Kavramın doğuşuna yol açan kolektif düşünme ve paylaşım sürecinin fitilini ateşleyen kendi makalesi olsa daSolnit mansplaining kavramını bazı açılardan eleştirir. En temel eleştirisi, kavramın zaman zaman çok geniş bir anlamda kullanılmasına yöneliktir[22]. Şüphesiz ki, bir erkeğin sözü eline aldığı veya bir konuyu hararetle tartıştığı her an mansplaining kavramıyla tanımlanamaz. Dahası, yazar makalesinde örneklediği tavrın -kavramın bazı kullanımlarında ima edildiği gibi- evrensel bir erkek davranışı olduğunu ileri sürmemiştir. Sadece bu davranışa damgasını vuran aşırı özgüven ve bilgisizliğin bileşiminin toplumsal cinsiyet rollerimizle bağlantılı olduğuna dikkat çekmiştir. Bununla beraber, aldığı olumlu geri bildirimlerin de etkisiyle kavramı zamanla daha çok sahiplenmeye başlar. 2017 yılında yayınlanan bir röportajında, sıklıkla şeyleri doğru adlarıyla çağırmanın, net bir şeklide açıklamanın önemini savunan bir insan olarak yakın zamanda İzlandaca dahil olmak üzere birçok dile giren bir kelimeye ilham verdiği için çok mutlu olduğunu ifade eder[23].  Üstelik bu kelime kadınların önceden tanımlayamadıkları deneyimlerini adlandırmalarına yardımcı olarak onlara çok değerli bir katkı sunmaktadır[24]. Özetle, Solnit’in 2008’de yazdığı kadınları sessizleştiren sosyal örüntüleri sorgulayan makalesi, sosyal medyada kadınlar için etkileri halen süren bir uluslararası dayanışma ve deneyim paylaşımı sürecinin fitilini ateşledi. Bu süreçte kolektif yaratıcılığın bir ürünü olarak yaygınlaşan mansplaining kavramı, kadınlara kendilerini küçümseyen erkekleri eleştirmeleri ve siyaset ve akademi gibi alanlardaki güç dengesi(zliği)ni sarsmaları için bir araç sundu. Başlarda yayılma enerjisini büyük ölçüde eleştirel mizahtan alan kavram, özellikle son beş yıldır sosyal medyanın sınırlarını aştı ve yaygın bir kullanım alanı buldu. Günümüzde, bu dayanışma sürecinin izini sürmek isteyen bir araştırmacı, ABD’de kadınlar hakkında konuşan erkek bir politikacının aldığı tepkilerden, Avustralya’da bir kadın senatörün meslektaşına yönelik eleştirisine; kadın konuşmacıların dahil edilmediği panellerin boykot edilmesinden, ABD film endüstrisini sarsan kadın dayanışmasına ve hatta 2017 Kadın Yürüyüşüne (Women’s March) kadar muhtelif uluslararası olaylardaki rolünü dikkate almak durumda kalacaktır.


[1]  https://en.oxforddictionaries.com/definition/mansplain Kavramın Türkçe karşılığı konusunda öneriler muhtelif: eril açıklama, erk-açıklama, erkekleme, erkbilmişlik taslamak… Bunlara kavramın kökenindeki eleştirel mizah öğesini taşıyan ancak erkekliğin biyolojik varoluşuna işaret ettiği için tartışma konusu olan iki çeviri önerisini de ekleyebiliriz: sikzah ve açüklama kullanımı için bkz. http://www.5harfliler.com/bana-acuklamanin-heykelini-yapabilir-misin-abidin/

http://www.5harfliler.com/yoksa-size-hala-acuklamadilar-mi/

 

[2] Rothman, L. (2012), A Cultural History of Mansplaining, The Atlantic https://www.theatlantic.com/sexes/archive/2012/11/a-cultural-history-of-…

 

[4] Bkz. http://mansplained.tumblr.com/info. ‘‘Academic Men Explain Things To Me’’: Dünyanın her yerinden akademisyen kadının deneyimini paylaştığı blog, 1000 makaleden sonra öykü toplamayı durdurdu ve yazarları sonradan kitaba dönüşecek olan #everydaysexism başlığına yönlendirdi.

 

[5] Solnit, R. (2008), Men Explain Things to Me, TomDispatch http://www.tomdispatch.com/post/174918/

 

[6] Solnit, R. (2004). River of shadows: Eadweard Muybridge and the technological wild west. Penguin.

 

[7] Solnit, R. (2008), Men Explain Things to Me, TomDispatch http://www.tomdispatch.com/post/174918/

 

[8] A.g.e.

 

[9] A.g.e.

 

[10] A.g.e.

 

[11] A.g.e.

 

[12] A.g.e.

 

[13] A.g.e.

 

[14] A.g.e.

 

[15] A.g.e.

 

[16] A.g.e.

 

[17] Bu makale ayrıca Solnit’in 2014 yılında basılan aynı isimli kitabının temelini oluşturdu. Bkz. Solnit, R. (2014). Men Explain Things to Me. Haymarket Books.

 

[18] Solnit, R (2012), Men Explain Things to Me, Guernica https://www.guernicamag.com/rebecca-solnit-men-explain-things-to-me/

 

[19] A.g.e.

 

[20] A.g.e.

 

[21] A.g.e.

 

[22] A.g.e.

 

[24] A.g.e.