2015 Türkiye Seçimleri (2) : “Her İlin Sahip Olduğu Üç Şey – Vali, Üniversite, Milletvekili”

Dizinin ikinci analizine başlamadan önce gelen bir eleştiriye cevap vermek istiyorum: “Seçimlerdeki eşitsizliği yalnızca milletvekillerinin dağılımı ve oyların sandalyeye tahvili mi oluşturuyor, yani başka bozan bir husus yok mu?” Kısa cevap şöyle: Elbette değil ancak benim vurgulamak istediğim mesele başka.

Temsili demokrasi bir sayı oyunudur. Belirli bir sayıdaki seçmen belirli bir sayıda kişiyi milletvekili olarak seçer ve o kişiler belirli sayılara riayet ederek parlamentoda yasama ve denetim faaliyetinde bulunur. Benzer şekilde, belirli bir sayının üzerindeki çoğunluğu sağlayan parti veya partiler bir parlamenter hükümet sistemi şemasında Bakanlar Kurulu’nu oluşturur ve iktidar partisi konumuna gelirler. Bu oyunda sayısal çoğunluğu ele geçiren aktörler başarılı olurlar[i]. Eğer ki oyunun kuralları belli açılardan “hileli”yse[ii], kazananın da bu “hile”lerden faydalananlar olması kuvvetle muhtemeldir.

Çok partili dönemde yapılan 17 milletvekili genel seçiminde, hem seçim dönemlerindeki siyasi yapı ve atmosfer, hem de uygulanan seçim sistemi her seçimin kendine özgü olmasını sağlamış olsa bile, sistemin üzerine bina edildiği “hile”li sayı oyunu, bu eşitsizliklerin temeli ve bence en önemli faktörünü oluşturmaktadır. Siyasal propaganda özgürlüğü, partilere yapılan seçim yardımları, devlet imkânları ile seçim faaliyetlerinde bulunmak gibi faktörler her ne kadar seçim sonuçlarını etkiliyor görünse de, aslında bunlar son tahlilde aktörlerin sayı oyunundaki “hile”leri kendi yararına olacak şekilde kullanma potansiyellerini etkilemektedir.

Bu pozisyonu benimsiyor olmam yukarıda saydığım diğer faktörler etkisiz gördüğüm anlamına gelmez. Benim amacım, sistemin temelinde sayısal çoğunluk olduğundan hareketle, bu oyundaki “hile”leri ortaya koymak olduğu için, diğer faktörleri bu dizinin dışında tutuyorum. Tutumumun bir başka sebebi de, 2002’den sonra ilk defa -seçim barajı özelinde de olsa- sayısal tartışmaların bu denli yoğun bir biçimde yapılmış olmasından kaynaklanıyor. Sayı oyununun bu seçimlerden önce tartıştıklarımızdan daha fazla yapısal “hile”yi barındırdığını göstermeye çalışıyorum.

Analizin ikinci kısmına geçecek olursak: Bu yazıda, ilk bölümde genel olarak tartıştığım ve aslında bir çözüm önerisi getirdiğim konuyu, her ile bir milletvekili tahsisinin eşit oy ilkesinde yarattığı tahribatı biraz daha derinleştirmek istiyorum. Bunu yaparken de tartışmaya Bayburt üzerinden başlayacağım:

1.Ne Deve Ne Kuş: Nispi Temsil Sisteminde Dar Bölge Seçim Çevresi?

15 Haziran 1989 tarih ve 3578 sayılı kanunla Gümüşhane’den ayrılarak il olan Bayburt, ilk olarak 1991 seçimlerinde seçim çevresi olmuş ve 2 milletvekili kazanmıştır. 1995, 1999, 2002 ve 2007 seçimlerinde de Bayburt’a verilen milletvekili sayısı değişmemiş, ancak 2011 seçimlerinde 2 olan sayı 1’e düşmüştür. 2015 seçimlerinde ise bu sayı tekrardan 2’ye yükselmiştir.

İlk analizde HDP’nin “Bayburt-Muş” itirazına atıf yapmıştım. HDP’nin reddedilen itirazına göre, 31 Aralık 2014’ten önce Bayburt’a 5.000 kişilik bir nüfus aktarımı yapıldığı ve sayıların buna göre belirlendiği iddia edilmektedir. TUİK’in nüfus istatistiklerine bakıldığı zaman ortada gerçekten de ilginç bir durumun olduğu görülmektedir:

Bayburt, 2013 – 2014 yılı istatistiklerine göre, Türkiye ortalaması olan %13,3’ün yaklaşık 5 katı hızlı bir artışla, Türkiye’de yıllık nüfusu en hızlı artan il olmuştur (%63,9). 2007 yılından bu yana, yalnızca bir başka seçim yılı olan 2011 haricinde, Bayburt’un nüfus artış hızı sürekli negatif değerlerde gerçekleşmiş, yani il nüfus kaybetmiştir. 2007’den bu yana hep göç verme trendinde olan Bayburt, ilk defa 2012 – 2013 yılında göç almış (net göç hızı %1,5), ardından 2013 – 2014 yılı net göç hızı istatistiklerine göre de Türkiye’nin en hızlı göç alan ili haline gelmiştir (%42,2).

Bu durum HDP’nin itirazındaki iddianın haklılığı izlenimi uyandırmaktadır. Bayburt ilinin milletvekili sayısını yeniden 2’ye çıkartmak için iddia edildiği gibi bir “operasyon” yapılmışsa da, akla ilk gelenin aksine, durumun yalnızca iktidar partisine fazladan 1 milletvekili kazandırmayı hedeflediğini düşünmüyorum.[iii] Dizinin ilk analizinde bahsettiğim sorun işte burada kendisini gösteriyor: Nispi temsil sisteminin benimsendiği bir ülkede dar bölge (tek milletvekilinin seçildiği çevreler) uygulamasının yarattığı çelişki.

Filmi başa saralım: 1960 Askeri Müdahalesi ardından köklü bir seçim sistemi değişikliği de gerçekleştirilmiştir. 1946 sonrasındaki çok partili hayat deneyiminde uygulanan listeli çoğunluk sistemi (K seçim çevresinden 10 milletvekili seçilecek ve A Partisi %35 B Partisi %30 ve C Partisi %25 ve D Partisi %10 oranında oy almışsa o çevredeki 10 vekili A partisi listesi kazanacaktır) çok ciddi adaletsizlikler doğurmuştur. Gerçek anlamda ilk serbest seçimlerin yapıldığı 1950 yılı ve ardından yapılan 1954 ve 1957 yılı seçimlerinde seçmenlerin “kişi tercihi”, yani partilerin hazırladığı bloke listeler yerine seçmenin kendi istediği adaylardan karma bir liste oluşturabilmesi imkânı tanınmış olsa da, bunun çok sınırlı olarak kullanıldığı belirtilmektedir. (ALESKEROV – ERSEL – SABUNCU, 2010: 136 – 140; ÖDEN, 2003: 72 – 78) Seçimlerdeki adaletsizliği göstermek adına ilk analizde yer alan Tablo 4’e bakılabileceği gibi, şu tablo da fikir verebilir[iv]:

1961 Anayasası döneminde, askeri müdahalenin ardından hazırlanan anayasa ve yeni seçim kanunu, illerin seçim çevresi olma esasını korumuş ancak 1950 -1960 arasındaki dönemde çoğunluk sisteminin yarattığı olumsuzlukları da görerek bugün de TBMM seçimlerinde geçerli olan nispi temsil (NT) esasını benimsemiştir. Bu şekilde, seçim çevrelerindeki adayların, aldıkları oy oranına göre orantılı bir biçimde seçilmesi garanti altına alınmış oluyordu. NT, dar bölge çoğunluk (birer isimli çevrelerde, en çok oyu alan tek milletvekilinin seçildiği sistem) esasına nazaran, parti ve adayların aldıkları oyların daha az ziyan olmasını sağlayarak çoğulcu sonuçlar doğurmakta ve orantılı bir temsile imkan vermektedir. Bu sebeple, NT esasının benimsendiği bir seçim sisteminde tek adaydan oluşan dar bölge seçim çevrelerinin bulunması beklenmemelidir.

NT sisteminin beklenen adil sonuçları yaratması, aynı zamanda seçim çevrelerinin adil bir biçimde oluşturulması ile mümkün olabilir. İl esaslı seçim çevresi bölümlenmesinin yarattığı sayısal adaletsizlikleri ilk yazıda Tablo 1 ve 2’de aktarmıştım. Bunun üzerine, 2009 yılında yapılan yasal düzenlemeyi eklediğimiz zaman benimsenen sistemin nasıl temelden sorunlu olduğu açığa çıkıyor:

22 Ekim 2009 tarih ve 5922 sayılı kanun, 2893 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 4. Maddesine şu eki öngörmekteydi: “Şu kadar ki nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen iller, artık nüfus sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramazsa, önce iki milletvekili çıkaramayan illere ikinci milletvekili verilir.” Bu düzenlemenin esas nedeninin NT esasının benimsendiği bir sistemde dar bölge çoğunluk sisteminin uygulandığı bir çevrenin oluşmaması olduğunu söyleyebiliriz, zira yapılan dağılımda her ilin en az iki milletvekili olması bu sistemin özünü oluşturmaktadır. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış ve “eşit oy ilkesi”ne aykırılık sebebiyle iptal edilmiştir[v]. Böylece, 2011 yılında yapılan 24. Dönem parlamentosunda Bayburt ili, yapılan hesap neticesinde nüfusu ile milletvekili çıkartmaya hak kazanamadığı ve 5922 sayılı kanunla yılında yapılan düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği için yalnızca Milletvekili Seçimi Kanunu’nda yer alan düzenleme uyarınca dağıtılan tek milletvekili ile temsil edilmiştir. Sadece bu husus dahi, mevcut sistemde oluşabilecek olan bir tutarsızlığın adaletsizlik ile nasıl örtüldüğünü gözler önüne sermektedir.

2.Süper Seçmen? “Fantom Ormanda 10 Kaplan Gücündeyse Bayburtlu da Oy Verirken 3,6 Seçmen Gücündedir.”

İlk yazıda her ile tahsis edilen milletvekili sayıları üzerinden bir değerlendirme yapmıştım. Burada da, bir çevreden kaç kişinin bir milletvekili seçtiğini göstermek istiyorum.

Tablo 2’de, 2 milletvekili seçen illerde kaç kişinin bir milletvekili seçtiğini gösteriyorum. İllerin sıralaması, her ne kadar bir sütun olarak yer almasa da, illerin nüfusuna göre yapılmıştır. Ayrıca, tabloda yer alan “Geçerli Oy Sayısı”, illerin yurtdışı sandık sonuçları ve günrük kapılarından gelen sandık sonuçları ile birleştirilen oy sayılarını göstermektedir[vi]. Tablo her ne kadar seçime katılım oranını içermese de, bu verinin vurgulamak istediğim hususa dair bir etkisi bulunmamaktadır.

Tablodan da görülebileceği üzere, Bayburt ile Karaman’dan seçilen milletvekilleri arasında, kendilerini seçen bir oyun değeri bakımından yaklaşık 3,2 kat fark bulunmaktadır. Yani, 7 Haziran 2015 günü Bayburt’ta sandığa giden bir seçmenin oyu, Karaman’da sandığa giden 3 seçmenin verdiği oya eşit olmaktadır.

Bu tabloyu en çok vekil çıkartan 10 seçim çevresindeki[vii] seçmen/milletvekili sayıları ve en alt satırda yer alan Türkiye genelindeki sayılar ile karşılaştırdığımız zaman eşitsizlik daha iyi görünmektedir:

Tablo 2 ve Tablo 3’te yer alan sayıları birlikte değerlendirdiğimiz zaman, en fazla seçmenin bir milletvekilini seçtiği yer olan İzmir 2. Bölge seçim çevresi ile en az seçmenin bir milletvekilini seçtiği yer olan Bayburt ili seçim çevresi arasında, seçmenlerin oyunun değeri arasında 4,6 kat fark bulunmaktadır. Türkiye geneline bakıldığı zaman da bu fark 3,6 kat olmaktadır. Yani bir Bayburt seçmeni, Türkiye tek bir seçim çevresi olarak değerlendirilip tam adil bir dağılım yapıldığı varsayılırsa, 3,6 kat daha değerli bir oya sahip olmaktadır.

İlk yazıda belirttiğim gibi, mutlak bir matematiksel eşitlik beklemek doğru değilse de, bu oluşan tablonun kabul edilebilir bir yönünün olmadığını söylememiz gerekir.

Seçimlerdeki sayı oyununun “hile”li oluşu yalnızca bu seçime özgü olmadığı da açıktır. Aleskerov, Ersel ve Sabuncu’nun not ettiği üzere, “1995 seçimlerinde ülke çapında yaklaşık olarak 103 bin kişiye bir milletvekili düşerken, bu rakam Ankara’da 116, İzmir’de 112 bin İstanbul’da ise 120 bin dolaylarındaydı. Buna karşılık Bayburt’ta 54 bin, Tunceli’de 64 bin, Gümüşhane’de 85 bin kişiye bir milletvekili düşmekteydi.” (2010: 158) Benzer durumlar 1999 seçimleri açısından da geçerli olacak, “nüfusu en düşük olan on il bir milyon 456 bin nüfusa karşılık yirmi milletvekili seçecek, buna karşılık aynı nüfusa sahip olan Antalya’ya yalnızca on iki üyelik düşecekti.” (2010: 158). Bu hesabı 2015 seçimleri için yapacak olursak, nüfusu en düşük olan 10 il 1.482.288 nüfusa karşılık 20 milletvekili seçmekte, buna karşılık 1.367.905 nüfuslu Manisa 9; 1.519.836 nüfuslu Hatay ise 10 milletvekili seçmektedir. Bu da, sözünü ettiğim gibi, sisteme içkin bir soruna işaret etmektedir.

Bu noktada, böylesi bir yazının fiziksel sınırlarının sonuna geldiğim için konuyu kesmeyi tercih ediyorum, milletvekillerinin seçim çevresine dağılımına ilişkin adaletsizliği yeterince ortaya koyabildiğim inancıyla. Dizinin son yazısında ise MHP ile HDP arasındaki oy farkına karşın niçin iki partinin de aynı sayıda milletvekiline sahip olduğunu açıklamaya gayret edeceğim.

Kaynakça

ALESKEROV, Fuad, ERSEL, Hasan, SABUNCU, Yavuz (2010): Seçimden Koalisyona Siyasal Karar Alma, Efil Yay. Göz. Geç. 2. Baskı, Ankara.

ERGÜL, Ozan (2011): “Türkiye’de Siyasi Coğrafi Temsilin Geleceği”, Güncel Hukuk, S. 3 – 87.

KONTACI, Ersoy (2013): “Liste Usulü Nispi Temsil Sisteminde ‘Tek İsimli’ Seçim Çevreleri: Türkiye (Tek) Örneği”, Prof. Dr. Erdal Onar’a Armağan, AÜ Yayınları, Ankara, s. 1227 – 1251.

ÖDEN, Merih, (2003): Seçmenlerin ‘Kişi Tercihi’ Açısından Seçim Sistemleri, Yetkin Yay., Ankara.

TÜLEN, Hikmet (2011): “Milletvekillerinin Seçim Çevrelerine Dağıtımı Sorunu ve Anayasa Mahkemesinin 2011/39 Sayılı Kararı”, Gazi Üni. HFD, C. XV, S. 4, s. 289 – 325.

[i] Bu çoğunlukların dengelenmesi apayrı bir konu olup bu analizin kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak, denge unsuru olabilecek olan faktörler zayıfladıkça sistemin bir sayı oyunu olması vasfı ön plana çıkar ve karar almak yalnızca sayısal çoğunluğun bir keyfiyeti haline gelir.

[ii] “Hile” tabirini, oyların sayım ve dökümündeki usulsüzlükleri kast etmediğimin anlaşılabilmesi için tırnak içinde kullanmayı tercih ettim.

[iii] Bayburt, ilk defa seçim çevresi olduğu 1991 yılından itibaren hep sağ parti adaylarının seçildiği ve 2002’den itibaren de (bu yıl seçimi kazanan bağımsız aday daha sonradan 2007 yılında, bu sefer AKP listesinden girerek milletvekili seçilmiştir) AKP’nin “tulum çıkarttığı” (bir partinin o çevrede gösterdiği listenin aynen seçilmesi) bir ildir.

[iv] 1924 Anayasası döneminde TBMM’nin vekil sayısı -1961 ve 1982 Anayasalarının aksine- belirlenmiş sabit bir sayı değildi. 5 Haziran 1946 tarih ve 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu ile bu kanunu ilga eden aynı başlıklı 16 Şubat 1950 tarih ve 5545 sayılı kanun, il olarak belirlenmiş seçim çevrelerine her 40.000 vatandaş için bir milletvekili tahsis edileceğini hükme bağlamıştır. (m. 1 ve 2; m. 2 ve 4) Bu sebeple, 1950, 1954 ve 1957 seçimleri ile oluşan parlamentoların üye sayıları farklılık göstermektedir. (Resmi Gazete, 06.06.1946, S. 6326; 21.02.1950, S. 7438)

[v] “Dava konusu kuralla, nüfusu iki milletvekili çıkaramayan illere öncelikle ikinci milletvekilliği verilerek nüfusu az olan illerde kullanılan oylar daha ağırlıklı hale getirilmekte, böylece bu illerde yaşayan seçmenlerle nüfusu daha fazla olan illerde yaşayan seçmenler arasında, kullanılan oyların ağırlığı konusunda farklılık yaratılarak eşitsizliğe yol açılmaktadır. Böylece nüfusu yetmeyen illere yasa ile ikinci milletvekilliği tahsis edilmekle geçerli oyların sayısıyla seçilecek milletvekili sayısı arasında olması gereken adil bir dengenin oluşması ortadan kaldırılmakta ve nüfusu düşük illerde kullanılan oylara ayrıcalık tanınarak oyların eşitliği ve temsilde adalet ilkelerine aykırı bir durum yaratılmaktadır.” (10.02.2011 tarih ve  E. 2009/88; K. 2011/39 sayılı AYM Kararı, Resmi Gazete, 18.02.2011, S. 27850). Bu konu hakkında detaylı bilgi ve anılan kararın analizi için bkz. ERGÜL, 2011: 40 – 42; KONTACI, 2013: 1227 – 1251; TÜLEN, 2011: 289 – 325.

[vi] 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un m. 94/B hükmüne göre “[y]urt dışı seçmenler tarafından kullanılan toplam geçerli oy sayısı, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye genelinde kullanılan toplam geçerli oy sayısına ilave edilerek yurt düzeyinde genel oy miktarı ve her partinin ülke genelinde aldığı geçerli oy miktarı bulunur. / Bu şekilde, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 33 üncü maddesine esas teşkil eden toplam oylar bulunmuş olur. / Her seçim çevresinde geçerli toplam oy, Yurt Dışı İlçe Seçim Kurulundan Ankara İl Seçim Kuruluna gelen toplam oyun diğer seçim kurullarından gelen oylara bölünmesiyle elde edilen oranda artırılır. O seçim çevresinde kullanılan toplam oylarla bu şekilde hesaplanan toplam oy arasındaki fark partilere, Ankara İl Seçim Kurulundan gelen oydaki hisseleri oranında taksim edilir ve elde edilen rakamlar o seçim çevresinde aldıkları geçerli oylara ilave edilir. Böylece Milletvekili Seçimi Kanununun 34 üncü maddesinde belirlenen esas seçim çevresinde kullanılan geçerli toplam oy miktarı ve partilerin aldıkları toplam geçerli oy miktarı bulunur.” Bu konuya dair YSK genelgesi için bkz. Resmi Gazete, 03.04.2015, S. 29315.

[vii] 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu m. 4/5 hükmüne göre “[y]apılan tespit sonunda, çıkaracağı milletvekili sayısı 18’e kadar olan iller, bir seçim çevresi sayılır. Çıkaracağı milletvekili sayısı 19’dan 35’e kadar olan iller iki, 36 ve daha fazla olan iller üç seçim çevresine bölünür. Bu seçim çevreleri, numara sırasına göre adlandırılır.”