-2023’ün son yazısında siyaset/politika, siyasal/politik kavramlarını Anahtar Kavramlar çalışma grubu olarak hep birlikte düşündük ve kaleme aldık. Bu yazımızda sorumuzu ise Doç. Dr. Toros Güneş Esgün yanıtladı.
M. Taha Tunç: Bu zamana kadar “Anahtar Kavramlar” bünyesinde yazdığımız yazılarda Türkçe felsefe sözvarlığının sadece sorunlarına değil, aynı zamanda çeşitliliğinin yarattığı imkânlara da değinmeye çalıştık. Bana kalırsa, bunun iyi örneklerinden biri de Batı dillerinde Yun. polis (kent/şehir) sözcüğüne dayanan, Türkçede ise hem Batı dillerinden hem de Arapçadan gelen haliyle kullanılan “politika” ve(ya) “siyaset” sözcüğü. Felsefenin bir disiplini olarak political philosophy (İng.) çeşitli şekillerde ifade edilebiliyor: siyaset felsefesi, siyasal felsefe, politik felsefe, politika felsefesi vb. Bu kullanım çeşitliliği kimi zaman hoşuma gitse de bazı tercihlerin öncekilerin yerini alması gerektiği konusunda temkinli yaklaşıyorum: Niçin siyaset değil de illa politika demeli, niçin siyasal (yine ve/ya siyasi) değil de illa politik demeli? Sırf Batı dillerindeki kökensel bağlantılarından ötürü bir kullanımın diğerine tercih edilmesi gerektiğine yönelik gerekçe, meşru bir gerekçe mi sahiden? Dilin “kullanım değeri” ne olacak bu durumda? Temkinli oluşumun ilk gerekçesi buydu.
İkinci gerekçeme geçeyim: Belli bir tercihte bulunarak dildeki mevcut değer farklarından bir şey kaybediyor olabilir miyiz acaba? Elimde (uzun zamandır da dilimde) iki örneği var bu fark kaybının. Başta “politika” sözcüğünü halihazırda başka bir anlamda kullanmamız geliyor. İngilizcede politics ile policy ayrımı söz konusu (Fransızcada yok); Türkçede bu ayrımı koruyacak bir çözüm bulmuşuz halihazırda: ilkine “siyaset”, ikincisine “politika” (mesela social policy, “sosyal politika”; security policy, “güvenlik politikası”) diyoruz. Niçin ikisine birden “politika” diyip aradaki ayrımı belirsizleştirelim ki?
Fark kaybına yönelik ikinci örneğim ise “siyasal” ile “siyasi” arasında çoğunlukla görünmez hale gelen farkla ilgili. Demem o ki “siyasal” ile “siyasi” her zaman aynı değerde değil (Bu konuda Saussurecü anlamda bir müdahalede bulunmayı tercih ediyorum). Siyasetçilere bazen “siyasi(ler)” diyoruz ama “siyasallar” demiyoruz. Niçin bu ayrımı gözetmeyen bir “politik”i bunların yerine kullanalım?
Akla hemen şu itiraz geliyor: İyi de bunlar sözcük düzleminde geçerli ayrımlar, kavram yaratmak için aynılıklar, özdeşlikler gerekiyor neticede. Pek öyle olmayabilir, çünkü aslında kavram kullanırken de ne ifade etmek istemediğimize yönelik bir tercihte bulunuyoruz, bu da farkın önemini gözler önüne seriyor gibi geliyor bana. Bunun felsefede güzel örneklerinden biri de bizzat la politique yani “siyasal (olan)” (bazen de “politik [olan]” diye çevriliyor)[1] kavramı, çünkü le politique’ten, “siyaset”ten bahsetmemek için özellikle “siyasal”ı kullanıyoruz.[2] Dolayısıyla, bana kalırsa, kavram yaratırken de aradığımız şey kökensel veya mantıksal özdeşlikler değil, tutarlılık veya eşdeğerlilik diyebileceğim bir şey.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, merak ediyorum.
Güncel Oğulcan Ülgen: “Kullanım değeri” kavramına başvurarak gündeme getirdiğin gerekçeye kesinlikle katılıyorum. Sanırım burada işaret edilmesi gereken bir diğer şey sözcükleri kökenleriyle ilişkilendirme ve değeri de bu ilişkilendirmeden hareketle türetme eğilimi olmalı. “Siyaset” ile “politika” kökenlerine referansla anlaşıldığında iki farklı dünyaya gönderimde bulunuyormuş gibi kabul ediliyor. Örneğin “politika”da sanki bir çeşit batılılık söz konusuymuş gibi görünebiliyor çünkü senin de belirttiğin üzere kökeninin eski Yunancaya dayanıyor olması onu kökeni itibariyle batılı bir evrenin içine yerleştiriyor. Kökeni Arapçaya dayanan “siyaset” ise daha çok doğuyla ilişkilendiriliyor. Tabii ki bu ilişkilendirmelerin kuramsal bir arka planı olduğunu teslim etmek gerek: kelimeleri kökenleriyle anlamak gerektiğini ileri süren bir dil görüşünün tavrıdır bu. Ne var ki bu tavrın takipçilerinin sayıları hiç de az değildir. Google’da kısa bir arama “siyaset” ile “seyislik” kelimelerinin ortak bir kökene sahip olmasından, “politika”nın batıya referansta bulunuyor olmasından hareketle yapılan derin analizleri karşımıza çıkarır. Bu analizlerde karşılaşılan tablo genel olarak “siyaset”in kökeninin bir çeşit batılı olmayan gayri-uygarlığa indirgenmesidir. Buna karşılık “politika” kökeni Eski Yunan’a dayandığı için batılı, daha medeni bir yönetim kavrayışı olarak değerlendirilir. Ortak mesaj hemen hemen şöyledir: bizim “siyaset”e değil “politika”ya ihtiyacımız var.
Kökenlere dayanarak yapılan bu açıklamalar bu iki kelimenin “kullanım değeri”ni sahiden de görmezden gelir. Dahası kelimeleri kökenlerine dayanarak açıklamanın, bu kökenleri kimi dünya görüşlerine bağlamanın ne kadar verimsiz bir çaba olduğunu da gözler önüne serer. Kökensel açıklamalardansa bu kelimelerin gündelik konuşmada kullanım değerlerinin ne olduğunu, hangi kelimeyi hangi bağlamda kullandığımızı, iki kelimenin de pragmatik ve retorik değerlerinin ne olduğunu araştırmak gösterilen açısından birbirine neredeyse eşdeğermiş gibi görünen bu iki kelimenin Türkçede nasıl olup da aynı anda muhafaza edilebildiğini, onların ve onlardan türetilmiş olan diğer kelimelerin sunduğu zenginliklerin neler olduğunu görebilmek bakımından oldukça faydalı olacaktır.
Bükem Özçeri: Sizin işaret ettiğiniz noktalara sırayla değinmeye çalışayım. İlk olarak, Taha’nın dilin kullanım değeri konusuna değinmesini oldukça önemli buluyorum. Sonrasında Oğulcan’ın siyaset ve politika kelimelerinin Doğu ve Batı dillerindeki kökenleriyle kullanımlarımızda yer edinmelerine dikkat çekmesi de kelimeleri hem gündelik yaşamda hem de felsefe ve sosyal bilimlerde nasıl kullandığımızla ilgili bir perspektif sunma imkanını sağlıyor bence. Önce gündelik kullanımlarımızdan başlayayım, gündelik kullanımlarımız biraz daha karmaşık gibi çünkü. Gündelik yaşamda siyaset, politika ya da siyasi kelimelerini farklı şekillerde kullanmamız, kelimelerin hem kökenlerinden kaynaklanan toplumsal algılarla hem de kelimelerin fonetikleriyle bağlantılı gibi geliyor. Burada “toplumsal algı” ile ne kastettiğimi açayım. Oğulcan’ın işaret ettiği noktaya değiniyorum aslında.
Siyaset kelimesinin Doğu kökeni dolayısıyla Batılı olmayan, medeni olmayan anlamına indirgenmesi; politikanınsa tam tersi Batıyla bütünleşen “medeniyet” ile bağdaştırılarak olması gerekeni temsil etmesi, Türkçe’de bu kelimelerin kullanımındaki “ciddiyeti” belirliyor. Örneğin önemli bir konu ele alınırken politika ya da politikacı kelimeleri kullanıyor ya da batı ülkelerinde halkı temsil eden kişilerden politikacı olarak bahsediliyor. Türkiye’de ise daha çok -özellikle eleştirilecek bir şeyden bahsediliyorsa- “siyaset” ya da “siyasetçi” kelimeleri kullanılıyor. Oldukça bilindik bir yorumu tekrar edeceğim fakat politika ve siyaset kelimelerinin Türkçe’de bu kadar birbirine geçmiş, kimi zaman aynı ve kimi zaman da farklı anlamlara gelmesinin sebebi bence oldukça açık: coğrafi konumumuz gereği hem Batı hem de Doğu kültürleriyle harmanlanmış olmamız. Bu sebeple özellikle siyaset ve politika kelimelerini kullanımlarımız biraz keyfileşiyor.
Bahsettiğim bu keyfileşme, fonetik meselesinde de ortaya çıkıyor. Gündelik yaşamda kullanılan kelime ile sonrasında gelen kelime arasında hangisinin kulağa daha hoş geldiğine göre bir tercih yapılıyor. Böyle bir durumda çoğunlukla siyaset ve politika kelimeleri aynı anlamları imliyor. Siyasi kelimesi de benzer bir şekilde ortaya çıkıyor. Taha’nın verdiği örneğe benzer bir örnek vereceğim. Örneğin bir partiden, “siyaset partisi” yerine “siyasi parti” şeklinde bahsediyoruz. İşte tam da bunun sebebini anlamda ya da kelime kökeninde değil, pratikte bulmamız gerektiğini düşünüyorum. Yanı sıra, kelime kökenlerinde farklılıklar olsa dahi siyaset ve politikanın köklerindeki anlamlar bir noktada birleşiyor da.
Siyasetin kökenindeki “seyis” kelimesini ele alalım. Bilindiği üzere seyisin işi, atların sağlıklarıyla ilgilenmek, yaşam yerlerini düzenlemek ve temiz tutmak, beslenmelerini sağlamaktır. Politika kelimesinin kökenindeki politikē ise devlet yönetimiyle ilişkili olandır. Bir devleti yönetmek aynı zamanda devletteki vatandaşların yaşamlarıyla ilgilenmek ve düzenlemektir. Bu bağlamla bakıldığında siyaset ve politika kelimelerinin kökenleri benzer anlamları imler. Kelimelerin Batı ya da Doğu kökenli olmasının yarattığı algıya gelecek olursak, bunu yalnızca bir yanılgı olarak görüyorum. Batı veya Doğu devletlerinin medeni olan ya da medeni olmayan olarak tanımlanması, her iki tarafın uyguladıkları farklı şiddet pratikleri göz önünde bulundurulduğunda anlamını yitiriyor.
Bahsettiğimiz tüm noktalarda siyaset, politika ve siyasal/siyasi üçlüsünün aynı anlamlara geldiklerini fakat bir keyfilikle kullanıldıklarını görüyorum. Fakat burada diğer bir önemli konunun siyaset, politika ve siyasi kelimelerinin kullanımlarındaki farklılıkların belirlenmesinin yanı sıra, siyasal olan ve politik olanla ne kastedildiği, siyasal olanın ve politik olanın siyaset, politika ve siyasiden farkının belirlenmesinin olduğunu düşünüyorum. Gündeliğin dışında, felsefe ve sosyal bilimlerde bu ayrım oldukça önemseniyor. Özellikle das Politische ve die Politik ile le politique ve la politique ayrımı üzerinden bahsettiğimiz kavramlar arasındaki karmaşa, farklı bir forma bürünüyor: siyaset ve politika ile politik olan ve siyasal olan aynı anlamlara gönderme yapan kavramlar olarak ele alınıyor. Bu kavram çiftleri arasında siyaset ve politika daha çok yasaların gücüyle halkı kendi istekleri doğrultusunda dizginlemeye çalışan egemenin hamlelerine gönderme yaparak olumsuza işaret ederken, politik olan ve siyasal olan bir varoluş alanına gönderme yaparak biraz önce bahsettiğim egemene karşı gelen, halkın daha iyi bir yaşam sürebilmesi için eşitliği temele alan olumlu pratikleri imliyor.
Ceren Dalgıç: “Anahtar Kavramlar” yazı dizisinde neler yapacağımıza dair konuştuğumuz ilk toplantımızda bahsi geçen kavramları hep birlikte irdelemeye karar vermiştik. Şimdi arkadaşlarımın incelemelerine baktığımda ne kadar yerinde bir karar verdiğimizi daha iyi anladım. Çünkü ele alacağımız bu kelimeleri gündelik dilde veya yazdığımız makalelerde kullanırken -arkadaşlarımın da benzer noktalara dikkat çektiği gibi- sanki bir taraf tutuyor gibiyiz. Bu sebepten politika/siyaset ve siyasal/politik/siyasi kelimelerinin farklı kişilerce ele alınması bize yeni sorular da açacaktır. Ben öncelikle bu meseleye Taha’nın uzattığı ipi tutarak başlamak istiyorum. Çünkü dikkat çektiği la politique kavramı tezimi yazarken kendimi, bu kelimeler arasında bir seçim yapmaya mecburmuş gibi hissettiğim zamanı hatırlattı. Bu kavrama “politik olan” mı diyecektim yoksa “siyasal olan” mı? “Politika” kelimesini mi kullanacaktım “siyaset” kelimesini mi?
Türkçede her iki kelime de korunduğu için bazen Bükem’in dediği gibi seçimde “keyfilik” öğesi belirleyici oluyor bazen de Oğulcan’ın dediği gibi “politika” kelimesinin Batı’ya, “siyaset” kelimesinin Doğu’ya referans verdiğine dair yapılan analiz belirleyici oluyor. Ancak bu kelimeler arasında bir seçim yapmadığımızda da iki farklı kavramdan bahsetmiş gibi oluyoruz. Özellikle Türkçe felsefe metinlerinde her iki kelimeye de yer verilmesi okuyucu açısından büyük bir karmaşa yaratıyor. Bu karmaşaya sebebiyet vermemek için de kendimizi bir seçim yapmak zorunda hissediyoruz. En azından ben kendimi tam da bu sebeple bir seçim yapmak zorunda hissetmiştim. Benim sormak istediğim soru da tam bu noktada belirginleşiyor. Bu seçimi neye göre yapmalıyız? Veya seçim yapmaya gerek var mıdır? Seçim yaptığımızda Taha’nın da belirttiği gibi “fark kayıpları” yaşanmaz mı?
Elbette bu soruları sormaktaki amacım nihai bir cevap bulma kaygısı değil, kelimelerin kökenine bağlı kalıp “kullanım değer”lerini unutmak da değil, eğer bu kelimeleri kullanırken kelimeler arasında bir seçim yapıyorsak bu seçimin gerekçesinin farkında olabilmek; daha doğrusu bu seçimin gerekçesini, bizi dinleyene ya da bizi okuyana aktarabilmek. Seçimizdeki derdi aktarmak belki de bahsettiğim bu karmaşanın önüne geçme konusunda veya fark kaybı konusunda faydalı olabilir. Örneğin Taha’nın örnek verdiği politics–policy ayrımını tekrar gözden geçirelim. Her iki kavramı da “politika” ya da “siyaset” ile karşılamak kavramlar arasındaki farkın kaybolmasına yol açabilir gerçekten de. Ancak biri “politika” dediğinde sözgelimi Rancièreci bağlamda la politique’i anlıyorsa veya ona işaret ediyorsa, yine Rancièreci bağlamda polis’e uygun policy kavramını “politika” kelimesiyle karşılaması ne kadar doğru olur?
Rahmi Yurttakalan: Taha’nın bahsettiği, politics ile policy arasındaki ayrımın dilimizde siyaset ve politika olarak kendiliğinden bölünmüş olması fikrinin önemli bir farka yol açtığı kanaatindeyim. En başta verilen örneklerde de görüldüğü gibi, sosyal politika, güvenlik politikası vd. derken kastedilen politika aslen policy’ye denk düşer. Kelimenin Cambridge Dictionary’deki karşılığına baktığımda, tanımlarında bir plan ya da fikir üzerine anlaşma vurgusunun yer alması dikkatimi çekti.[3] Filozofların politik olana dair ortaya attıkları fikirlerde çoğunlukla anlaşmanın temele yerleştiğini görebiliyoruz. Oysa, tıpkı Ceren’in de vurguladığı gibi, Rancièreci anlamda la politique’in tecelli ettiği yer anlaşmanın olduğu yer değildir. Anlaşmayı kendinde içeren policy’yi politika olarak belirlemek anlam açısından düşünüldüğünde sorun yaratabilecektir. Ancak benim hedefim söz konusu farkın, belli bir felsefede yaratabileceği anlam karışıklığından ziyade, Türkçe kullanımında korunan “değerini” kısaca açıklamak.
Sözünü ettiğimiz ayrımda politics kelimesi siyaset ile karşılandığında yukarıda birçok kez açıklandığı gibi siyasetin yönetme anlamını pekiştirir. Fakat dilimizde policy, politika ile eşlendiğinde bir fikrin plan ve uygulama alanındaki yöntem ve ilkelerin bütününe gönderme yapar. Yöntem meselesi anlama dahil olduğunda politika, başlı başına devleti/yönetimi değil aynı zamanda belli bir topluluğun ya da bireyin düşünce biçimi veya davranışlarını farklı açılardan sunma imkanını kendi içerisinde taşır. Örneğin gündelik dilde, kişi özellikle bireysel ve daha sonra çevresinin çıkarına bir eylemin dengesini bulduğunda buna siyasal ya da siyasi bir davranış dersek kastettiğimizden çok farklı anlamları açığa çıkarmış oluruz. Ancak burada bahsettiğimiz şey olsa olsa “politik bir davranış” olabilir. Kelimelerin kullanımındaki keyfiliği ve buna bağlı fonetik uygunluğun önemini yine de göz önünde tutuyorum. Fakat asıl fark, dilimizde iki kelimenin politics ve policy ayrımı üzerinden, yönetme ve plan anlamlarına bölünmesinden kaynaklanır. Bu düşüncede politika, siyasetin devlet işlerini düzenleme ve yönetme anlamından çok, belli ilkeler etrafında toplanmış bir anlaşmayı ya da sistemli bir eylem planını imler.
Örneğin, bir tepki gösterildiğinde, “kadın cinayetleri politiktir” ya da “iş kazaları/işçi ölümleri politiktir” cümlelerinin daha çok kullanılması, bana göre keyfiyetten değil planın da işaret edilmek istenmesinden kaynaklanır. Çünkü burada policy olarak vurguladığım politika az önceki örnekler üzerinden düşünüldüğünde, sadece “devleti yönetmeyi” değil, aynı zamanda “erkek egemenliğini sürdürmeyi” ya da “sermaye sahiplerinin zenginliğini arttırmayı” da kendi içinde taşıyabilecektir. Yine de belirtmem gereken şey siyaset kelimesinin tüm bu fikirlerden azade olmadığıdır. Sonuç olarak siyaset de bu bölümlendirmede politics’in karşılığı olarak yer bulur. Zaten ortaya çıkan karışıklıkların temel sebebi de ayrımın tam olarak nerede başlayıp nerede bittiğinin kestirilememesidir. Ancak Türkçede bölümlemenin farklı kökten gelen iki kelimeyle yapılmış olması hem kelimelerin kökenini hem de kullanım değerlerini korunmasına imkan vermektedir.
Yüz yüze olduğumuz açmazları yeterince ifade ettik. Siyaset ile politikayı, siyasal ile politiği ayırmalı mı? Eğer öyleyse nasıl ayırmalı? Kavramları bu şekilde ayırmak onların ortak yönlerinin değerini yitirmesine sebep olabilir mi? Bu soruları Anahtar Kavramlar’ın editörü Toros Güneş Esgün’e yönelttik. Cevabı için kendisine çok teşekkür ederiz.
Toros Güneş Esgün: Her ne kadar felsefi metinlerdeki keyfi kullanımlar savları bulanıklaştırıyor gibi gelse de Türkçedeki bu kavram çokluğunu sizlerin söylediği gibi bir imkan olarak görebiliriz. Tam da bu imkanı göstermek için ayrımları belirginleştirmeye çalışmak işlevsel, yoksa bir metin içinde aynı şey için bir “siyaset”, bir “politika”, bir “siyasal”, bir “politik” denir veya farklı şeyleri imlediği halde hepsi için aynı kavram kullanılır. Sonuçta çok büyük bir ihlal değil, bu konuda bir yasa koyup herkesi tek kullanıma uymaya zorlayamayız ama yazarlar metinlerini yazarken kendi kullanımlarını Ceren’in dediği gibi gerekçelendirerek işe başlayıp, sonrasında metinde tutarlılıkla bu kararlarını uyguladığında kavramlar arasındaki ayrımlar korunur. Felsefe tarihindeki kadim metinler de günümüzdeki yorumcuların yeni ayrımları da zaten bize bunun böyle yapıla geldiğini gösteriyor. Elbette bir metin içinde anlam statik değildir ve yazarların niyetlerini aşabilir, her zaman çelişkiler olacaktır ama zaten kavram tutarlılığı yazarlar için değil de bu çelişkileri okurun bulması için gerekli. Gündelik kullanımlardaki çeşitlilik bir yana felsefe metinlerinde eğer “siyaset” ve “politika” birbirinden farklı pratikleri işaret edecekse, bu diyalog içerisinde sizlerin de farklı şekillerde yaptığı gibi belli bir kavramsal ayrıma dair karar (ki bu kararın kendisi de “politik” bir karardır bence, buralarda Oğulcan ile farklılaşıyoruz) belirtilmeli. Eğer herhangi bir fark gözetilmeyecekse de o zaman bu tercih de belirtilmeli. İşte tam bu noktada gündelik kullanımın müdahale edilemez keyfiliğinin aksine yazarların kararlarının gerekçeleri ve çelişkileri tartışmaları zenginleştirir ve hatta ortak yaşamın nasıl düzenleneceği konusunda yeni fikirler daha bu ayrımın yapılmasıyla oluşmaya başlar. Sözgelimi Aristoteles’in zoon politikon’unun “toplumsal hayvan” mı, “siyasal hayvan” mı yoksa “politik hayvan” olarak mı çevrileceğine dair karar tüm rotanızı belirleyebilir. Yine örnek olarak kavramın kökünün “polis”e yaptığı göndermeyi düşünerek demokratik/ortak bir etkinliğe vurgu yapmak amacıyla “politik olan” kullanılırsa metin içinde “siyasal olan” ancak başka bir bağlama gönderme yapma amacıyla kullanılabilir olmalı. Ya da tam aksine “polis”i bir erk ve yönetim anlayışı çerçevesinde anladığımız durumda da hala “politika” sözcüğünü kullanıyor olursak bu sefer başka bir politika geleneğine atıfta bulunmuş oluruz. Dolayısıyla bu çok anlamlılık sadece bizim dilimizde değil, Batı dillerinde de zaten mevcut: Yani politikanın demokratik ve eşitlikçi bir ortaklığı mı yoksa bir otorite edimine işaret eden bir yönetme pratiğini mi imlediği, bir alan değil de bir sıfat olarak politik olanın (das Politische), “politik fark”ı[4](die politische Differenz) ilk ortaya koyan Schmitt’teki gibi dost-düşmanı ayrımını mı kastettiği tartışmalı. Bu arada elbette bir sıfat olarak politik olan’ı Politika’dan ayıran kriterimizi de belirtmek gerekir yoksa her şeyin politik olması ve dolayısıyla hiçbir şeyin politik olmaması gibi bir toptancılığa sürükleniriz. Politika kavramındaki bu çeşitliliğe karşın, seyislik kökenli siyasetin veya siyasal olan’ın eşitlikçi bir etkinliğe veya otoritesiz bir toplumsal duruma gönderme yapması, -illa kökeni baz alacaksak- söz konusu değil: bir seyis var ve çok sayıda at var! Bu tür bir selamet vurgusu Foucault’nun “pastoral iktidar” tanımını hatırlatıyor. Foucault demişken “biyo-politika”yı da işin içine katarsak aslında “biyo-siyaset” demek Türkçedeki anlamı belki daha kuvvetlendirebilir de. Ben kendi adıma mesela Schmitt’ten bahsederken “siyasal olan” ile “politik olan” arasında büyük bir fark gütmek gerektiğini düşünmüyorum ama onun “koruma ve itaat”i vurgulayan kavrayışı açısından “siyasal olan”ı daha güçlü bir vurguya sahip gördüğüm için metinlerimde öyle kullanıyorum. Söz konusu olan Arendt ise kelimenin etimolojik kökeninin filozofun ayrımında oynadığı rolü düşününce “politika”yı kullanmak daha yerinde geliyor. Fakat yine de metin içi tutarlılık haricinde bu konuda bir “meşru” ve “gayr-ı meşru” kullanım olduğunu düşünmüyorum. Gündelik kullanımdaki karışıklıklara gelince dilimizde hem “siyaset” hem “politika” sözcüğünün olumsuz bir kullanımı olduğu kesin: İster bir yönetme ister bir özgürleşme pratiği olarak algılansın gündelik yaşamdan kopuk, ya stratejik/manipülatif ya da yıkıcı pratikler olarak algılandığını verdiğiniz örneklerde de görebiliriz. “Siyaset sahnesi” veya “politikalar” sanki sadece belli aktörlere ait spesifik stratejiler toplamı olarak veya bu aktörleri seçen, “sandıktan çıkan irade” olarak görülürken, “politika yapan” özgürleşme yanlıları da bu “alan”ın davetsiz misafirleri olarak değerlendiriliyor. “Politik bir cevap” dediğimizde “konuyu saptırıyorsun, işine geldiği gibi yanıtlıyorsun” demek isteriz mesela. Dolayısıyla bu kullanımlarda bulunan esas mesaj, pejoratif anlamlarıyla “siyaset”in de “politika”nın da sıradan insanın işi olmadığı ve olmaması gerektiği, sadece bir meslek olarak veya pasif katılım ile yapılabileceği, hakikattense yalan ile ilişkili olduğudur. Yanlış etimolojik çıkarımlara eğlenceli bir örnek bizim lisans döneminde felsefe öğrencileri arasında çok yaygındı: “Poli, çok demek, tika yüz demek politika da çok yüzlülük demek” şeklinde politikanın güvenilmezliğini anlatan yanlış bir bilgi uzun süre dolaşımdaydı. Her ne kadar yakın zamanda kaybettiğimiz Negri’yi anarak “politika”yı yapısöküme uğratan bir “poli” açığa çıkarmanın yaratıcı olduğunu teslim etsek de, muhtemelen hatanın sebebi “çokluk”u vurgulamak değildi! Bu yanlışın kolayca benimsenmesi sözünü ettiğim olumsuz kavrayıştan kaynaklıyor: Kültürümüzde eşitlikçi ve eleştirel düşünceye dair önyargı politikanın hepimizi ilgilendirdiğini unutturmayı başarıyor. Bir meslek veya bir alan olarak siyasetin yerine özerk bir sıfat olarak siyasal/politik olan’ın gündelik yaşamda nasıl kristalleştiği tam da sıradan insanı yaygın pejoratif ifadeyle “politikaya bulaştıracağı” gerekçesiyle özellikle es geçiliyor. İşte bu yüzden ister otorite kurma ister özgürleşme edimlerini imlesin, sıradan insanın en asli ilgisinin ve belirleniminin toplumsal yaşam olduğunu gözler önüne serecek bir kavramsal ayrımın zamanla yayılmasına felsefe metinlerindeki kavram özeni katkı sunabilir diye düşünüyorum. Hatta belki birçok kişinin denediği gibi yeni kavramlar yaratmak da -Karatani’nin “izonomi”si[5] aklıma geliyor mesela- ülkemizdeki yeni politika kuramları açısından da, giderek politika üzerine düşünmekten uzaklaşan felsefenin özdüşünümü açısından da faydalı olabilir. İkna edici yeni bir kavram gelene kadar ben bu son cümlede yaptığım gibi özgürleştirici pratikleri imlerken “siyaset”i değil de, “politika”yı özellikle tercih etmeye devam edeceğim. Senenin son Anahtar Kavramlar yazısında soruyu bana sorduğunuz ve böylece hep beraber tartışmamıza olanak sağladığınız için ben teşekkür ederim. İyi yıllar!
[1] Sadece bir yerde “siyasi (olan)” şeklinde çevrildiğini gördüm. Bkz. Jacques Rancière, Anlaşmazlık. Siyaset ve Felsefe, çev. Ayşe Deniz Temiz (İstanbul: Monokl, 2021), 23.
[2] Rancière şöyle diyor: “Siyasetten değil ‘siyasal’dan söz etmekle iktidarın mutfağından değil, yasanın, iktidarın ve cemaatin ilkelerinden söz edildiğine işaret ederiz. (…) ‘Siyaset’ en azından belli bir etkinliği tarif etme faziletine sahip. Siyasal olanın nesnesi ise, ortak yaşam durumudur.” Siyasalın Kıyısında, çev. Aziz Ufuk Kılıç (İstanbul: Metis, 2016), 11.
[3] Hatta policy’nin doğrudan agreement (anlaşma) demek olduğu ikincil anlamı sigorta senedidir. Bkz. Cambridge Dictionary, “Policy” maddesi, 20 Aralık 2023, https://dictionary.cambridge.org/dictionary/english/policy. Ayrıca kelime dilimize de, policy’nin karşılığı olan, İt. polizza’dan “poliçe” olarak geçmiştir. Sözleşmeci filozoflardaki “güvenlik garantörü devlet” fikirleri üzerinden kurulabilecek ilginç bağlantı üzerine düşünülebilir.
[4] Schmitt’in ayrımının “politik fark” olarak sol Heidegger’ciler tarafından nasıl kullandığını ele alan çalışma için bknz. Oliver Marchart, (2010), die Politische Differenz, Zum Denken des Politischen bei Nancy, Lefort, Badiou, Laclau und Agamben, Suhrkamp Verlag, Berlin. Kitabın İngilizcesi için: Post-Foundational Political Thought: Political Difference in Nancy, Lefort, Badiou and Laclau, Edinburgh University Press.
[5] Bknz. Kojin Karatani, (2019), İzonomi ve Felsefenin Kökenleri, çev. Ahmet Nüvit Bingöl, İstanbul: Metis Yayınları.